7. Bölüm [Kadim Lisan]

2.7K 266 17
                                    

Sonbahar güneşi pencereden içeri usul usul süzülürken Aris yavaşça gözlerini araladı. Şömineyle ustasının yatağı arasında kalan yere idareten bir yer döşeği kurmuşlardı. Ustasının yattığı yerin boş olduğunu görünce doğrulup etrafa bakındı. Şöminenin ateşi cılızdı ancak sönmemişti. Her şey dün akşamki gibi yerli yerinde duruyordu ancak ihtiyar büyücü ortalıkta yoktu. Aris üzerindeki yorganı itip pencerenin önüne geçti ve meraklı gözlerle dışarı baktı. Ustası derenin kenarında yere eğilmiş bir şeyler topluyordu. Günaydın demek için dışarı çıktığında gündüz gözüyle etrafı yeniden inceledi. Nehir dingin bir şırıltıyla akıp gidiyor, ağaçların dalları kuzeyden hafif hafif esmekte olan rüzgarla birlikte sallanıyordu. Buranın sonbaharda bile bu kadar güzel olması Aris'i heyecanlandırdı. Kim bilir ilkbaharda ne kadar güzel görünecekti!

"Nihayet poponu sıcak yatağından ayırabilmene sevindim."

Aris utangaç bir tavırla başını kaşıdı. "Üzgünüm usta. Yarın daha erken kalkarım."

İhtiyar büyücü ot toplama işini bitirip belini tutarak doğruldu. "Yaşlanınca eğilmek bile zorlaşıyor!" diye kendi kendine söylendi. "Yazın toplayıp kuruttuğum meyvelerle bu otları karıştırıp ateşte kavuracağım. Çok lezzetli oluyor."

"Benim yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye sordu Aris, işe yarar bir şeyler yapabilmek umuduyla.

"Şimdilik yok," diye yanıtladı büyücü kulübeye girerken. Kısa süre sonra yemeği hazırlamıştı bile. Birlikte kahvaltı ettikten sonra yeniden dışarı çıktılar. İhtiyar büyücünün aklında Aris'i daha yakından tanımak ve güçlerini anlamaya çalışmak vardı. Prenses Aeirth mektubunda birçok şeyi açıklamış olsa da bazı şeyleri gözüyle görmeye ve doğrudan işitmeye ihtiyacı vardı. Birlikte derenin kenarına bağdaş kurup oturdular ve bir süre sessizce Walereth Dağları'nın sunduğu eşsiz manzarayı seyrettiler.

"Hikayeni Prenses Aeirth aracılığıyla öğrendim ama senden de duymayı isterim."

Aris sıkıntılı bir nefes verdi. Her ne kadar olanları düşünmekten kaçınsa da çoktan hayatının bir parçası olmuşlardı. Olan biteni kendi ağzıyla bir kez daha ustasına anlattıktan sonra durup vereceği tepkiyi bekledi ancak ustası uzunca bir müddet hiçbir şey söylemeden öylece uzaklara, Walereth Dağları'nın buğulu zirvelerine baktı. Neyden sonra dudaklarını araladığında hala Walereth Dağları'nı seyretmekteydi.

"Büyü hakkında ne biliyorsun?"

"Tehlikeli olduğu dışında hiçbir şey," diye yanıtladı Aris. Sahiden de büyü hakkında bildiği hiçbir şey yoktu. İlkbahar geceleri köylüler ateş yakıp sohbet etmek için etrafında toplanır, köyün yaşlıları hikayeler, destanlar anlatırdı. O ilkbahar gecelerinde birkaç kez büyücüler hakkında hikaye dinlemişliği vardı ancak anlatılanların çoğunu gerçeği yansıtmayan süslenip püslenmiş türden şeylerdi.

"Tehlikeli olan insanın ta kendisidir evlat," diye karşı çıktı ihtiyar büyücü sakin bir tavırla. "Bıçağı ekmek kesmek ya da ayrık otlarını temizlemek için de kullanabilirsin, birini öldürmek için de. Bu durumda tehlikeli olan sence bıçak mı yoksa onu kullanan mı?"

Aris daha önce hiç böyle düşünmediğinden bu benzetmeden etkilenmişti. Sonbahar güneşi yüzlerine vururken ustasını ilk kez dikkatle ve henüz yeni yeni belirmekte olan bir hayranlıkla inceledi. Ak sakalları ve bıyığı yüzünün büyük bir bölümünü örtüyordu ancak yaşlanmışlığın izlerini tam olarak kapatamamıştı. 

"Büyü esasen bir lisandır," diye açıklamayı sürdürdü ihtiyar büyücü Hagmar. "Bu lisan öğrenilebilir fakat bu epey güçtür. Bunun yanında zihinsel dayanıklılık ve ciddi bir odaklanma da gerektirir. Bu yüzdendir ki bir asırda yaşayan büyücülerin sayısı neredeyse bir elin on parmağını geçmez."

BİR ZAMANLARIN KRALLIĞI: Bereket ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin