20. Bölüm [Dalzak Bayramı]

2K 226 32
                                    

Hava karardığında başkent Taborl ışıl ışıl bir hal almıştı. Her yıl sonbaharı kışa bağlayan gece, başkentte Dalzak Bayramı olarak kutlanırdı. Şenlikler düzenlenir, herkes süslenip püslenip sokağa dökülür, halka içki ve yiyecek ikram edilir, kışın çok sert geçmemesi ve bereketin devam etmesi için şamanlar tarafından dualar okunarak ruhlardan yardım istenirdi. Kış kolay mı atlatılacak, bereketli yoksa bereketsiz bir yıl mı olacak, herhangi bir felaket yaşanacak mı gibi birçok sorunun cevabı Dalzak'ta verilirdi. Şamanlar ayrıca Dalzak Bayramı'nda kendilerinden talepte bulunan kişilerin doğum yıldızlarına da bakar, onları bekleyen muhtemel talih ya da talihsizlikler hakkında bilgi verirdi.

Dalzak'a inananlar olduğu kadar inanmayanlar da vardı. Kimileri, kimsenin geleceği göremeyeceği ve kendilerini bekleyen şeyin her an değişebileceğine inanır; şamanların anlattıklarına safsata gözüyle bakardı. Ne var ki, halkın büyük çoğunluğu şamanların anlatılarına inanır, hayatlarını onların sözlerine göre şekillendirirdi. Yine de ister inansın ister inanmasınlar Dalzak'ta herkes sokağa dökülür ve eğlenirdi.

Geçit Adası'nda yaşananların ve gece yarısından sonra sokağa çıkma yasağı getirilmesinin üzerinden fazla zaman geçmemişti ancak halk, adada tam olarak neler olduğunu bilmediğinden kendisini Dalzak'ın neşesine kaptırmıştı. Ayrıca Dalzak Bayramı gerekçesiyle bugünlük gece yarısından sonra sokağa çıkma yasağı da kaldırılmıştı. Bu kararın alınmasında etrafta birçok asker ve muhafızın bulunuyor oluşu da etkiliydi.

"Hazır mısınız? Artık çıksak iyi olur." Tagarius arka tarafa doğru sabırsızca seslendi. Hazırlanması çok kısa sürmüştü ve yanında Aris ile birlikte bekliyordu ancak kızların hazırlanması bir türlü bitmek bilmiyordu.

"Geliyoruz, geliyoruz!" Irina'nın ses tonunda belirgin bir heyecan vardı. Daha öncesinde Dalzak'ı hep çocuklarıyla birlikte kutlamak istemiş, bunun hayalini kurmuştu. Çocuğu olmamıştı ama ilk defa Dalzak'ı bir aile gibi kutlayacaklarını hissediyordu.

Irina ve Randi yüzlerinde utangaç bir ifadeyle birlikte ön tarafa geldiğinde Tagarius ve Aris başlarını kaldırıp baktılar. İkisi de çok güzel görünüyordu. Irina yerleri süpüren, yeşilin açık ve koyu tonlarından oluşan şık bir rheli* giyiyordu. Randi ise uçuk pembe bir rheli giymiş, bukleleri her zamankinden daha belirgin görünen saçlarının bir kısmını arkadan toplayıp kalanını da salmıştı. Irina, Randi'de bugüne özel az miktarda yüz boyası da kullanmıştı. Randi'nin dudakları kirazımsı bir tonda parlıyor, yanakları normalden daha pembe görünüyordu. Öylesine utangaç ve mutluydu ki Irina'nın yanında gülümseyerek duruyor, çekingen bir ışıltıyla parlayan masmavi gözlerini tepkilerini ölçmek istercesine Tagarius ve Aris'in üzerinde gezdiriyordu.

"İkiniz de çok güzel görünüyorsunuz," diyebildi en sonunda Tagarius. Yüzünde şaşkın ve mutlu bir ifade vardı.

Aris de aynı şeyi düşünüyordu ancak bunu dile getiremeyecek kadar inatçıydı. İnsanlarla yakınlık kurmayacağına ve onlara karşı her zaman kayıtsız kalacağına dair yemin etmişti ve bu yemini bozmak istemiyordu. Biliyordu ki bozduğu an yine birileriyle bağ kurmaya başlayacak ve bağ kurduğu şeylerle ya da kişilerle sınanacaktı. Bu yüzden hiç oralı değilmiş gibi oturduğu sandalyeden kalktı ve kapıya doğru yürüdü ancak göz ardı ettiği şey, kabul etsin ya da etmesin korktuğu o bağın kendiliğinden kurulmakta olduğuydu.

* * *

Aris hayatında ilk kez bir bayramın kutlanışına tanıklık ediyordu. Altı yıl boyunca bir mağarada yaşamıştı ve bayramın ne anlama geldiğini bile sonradan öğrenmişti. Fruden'de geçirdiği iki yılda ise Dalzak Bayramı'nın adını duymakla birlikte herhangi bir kutlamaya tanık olmamıştı. Fruden küçük ve şartları zor bir köydü. Gündüz herkes canla başla çalışır, akşam olduğunda da evine girip dinlenir ve erkenden uyurdu. Kimsenin gece yarılarına dek Dalzak'ı kutlamaya ne vakti ne de dermanı olurdu. Ayrıca, başkentte yaşayanların aksine köylülerin giyecek cafcaflı giysileri ve kendilerini süsleyebilecekleri yüz boyaları da yoktu. İşte bu yüzden etrafında gördüğü her şey Aris için yeni ve hayret vericiydi. İnsanlar ellerinde içki bardaklarıyla gülüşüp sohbet ediyor, gündüzleri büyük Taborl Pazarı'nın kurulduğu sokak üzerinde küçük esnafların açtıkları çanak çömlek, ev süsü, takı ve mücevher tezgahlarına baka baka ilerliyorlardı. Şehir fenerlerle aydınlatılmıştı ve uzaktan bakıldığında sanki şehri bir ateşböceği sürüsü ele geçirmiş gibi görünüyordu.

BİR ZAMANLARIN KRALLIĞI: Bereket ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin