Baran
Ablamın arayışı üzerinden 2 saat geçmişti ve ben beni çağırmasına itiraz edemeyip Utku'nun evinden ayrılmıştım. Ekranda gördüğü Betül isminden sonra yüzünün değişimine şahit olmak bana büyük bir acı vermişti ama şu an için bunu düşünmeye vaktim yoktu.
Telefonda benimle önemli bir şey konuşması gerektiğini söyleyip beni Utku'nun evinden oldukça uzak olan bir kafeye çağırmıştı. Onun gamsız ve işe yaramaz kardeşi olarak benimle önemli olan ne konuşabilirdi ki? Üstelik arabamın olmadığını bilerek beni çağırdığı bu uzak kafe de neyin nesiydi? Ama ne yazık ki bunları sorgulamama fırsat vermeden telefonu yüzüme kapatmıştı ve ben de büyük bir yüzsüzlük yapıp Utku'dan arabasını istemiştim. Utku'dan Betül'e gitmek için arabasını istemem tam bir bencillikti ama o an için aklıma gelen tek şey bu olmuştu ve Utku şaşırtıcı bir şekilde kabul etmişti.
Arabayı kafenin önüne park edip indiğimde Betül'ü aramak için telefonumu çıkarmıştım ki cam kenarında oturup olduğum tarafa doğru baktığını gördüm. Başta bana baktığını sansam da geldiğim arabaya baktığını fark etmem uzun sürmemişti. Kaşlarını sinirle çattığında arabanın Utku'nun olduğunu anladığını anladım. Anlayacağını biliyordum ama bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştim. Sonuç olarak yıllarca sevgili olduğu bir insanın arabasını tanıyamaması asıl şaşırtıcı şey olurdu.
Bunu umursamadan arabayı kilitledim ve kafenin içine doğru adımladım. Doğrudan masaya doğru yürüyüp selam dahi vermeden oturduğumda Betül "Utku'yla ne zamandan beri görüşüyorsun?" diye sordu doğrudan konuya girerek.
Pekala benimle konuşacağı önemli konu gerçekten bu muydu yoksa arabayı görünce mi hedefini değiştirmişti bilmiyordum ama şu an bana hiç hoş bakmadığını söyleyebilirdim. Anında kaşlarım çatıldığında gerilen kaslarımı sakinleştirmeye çalıştım.
"Onunla görüştüğümü nereden çıkardın?" diye sordum gerginliğimi belli etmemeye çalışarak.
Sinirle "Aptal mısın yoksa salağa mı yatıyorsun? Geldiğin arabayı tekerlerinden bile tanırım ben." dediğinde "O arabanın tekerleri senin son görüşünden sonra 50 defa değişmiştir." dedim rahatça. Bildiği şeyleri inkar etmeye gerek yoktu sonuç olarak.
"Gevşek gevşek konuşma Baran. Eski sevgilimle ne zamandan beri görüştüğünü soruyorum ama sen yüzsüz yüzsüz konuşmaya devam ediyorsun."
"Doğru dedin işte eski sevgilin. Eski sevgilin seni neden ilgilendirsin?"
"Eski sevgilim beni ilgilendirmiyor zaten geri zekalı çocuk. Kardeşim ilgilendiriyor." dedi gayet mantıklı bir şey söyleyerek. Ama bu umurumda değildi. Uzun zaman önce yapmış olduğu şeyler benim yaptığım şeylerin doğruluğunu sorgulama hakkını almıştı elinden.
"Ben senin kardeşin değilim."
"Öylesin."
"Değilim."
"Öylesin."
"Değilim."
"Kimliğinde bile kardeş olduğumuz yazıyor."
"Kimlikte kardeşler yazmaz."
"Soyadından bahsediyorum geri zekalı."
"Kuzenimsin belki."
Betül sinirle soluduğunda yüzümde gizleme gereği duymadığım bir sırıtış yayıldı. Gerginliğim tamamen gitmişti. Bir şey söylemeyip ters ters yüzüme baktığında sırıtışım daha da büyüdü. Bir şey söyleyemezdi tabii. Bu dünyada hiçbir mantığın olmadığı cümlelerime cevap verebilecek kimse yoktu.
"Neden sadece düzgünce cevap veremiyorsun?"
"Neye?"
"Sorduğum soruya?"
"Ne sordun?"
Derin bir nefes alıp pes etmeden devam etti.
"Ne zamandır eski sevgilimle görüştüğünü sordum."
"Sen mi sordun bunu?"
"Evet ben sordum."
"Sen kimsin?"
"Ablanım."
"Kimin?"
"Senin."
"Ben kimin?"
Sertçe masaya vurup "Baran!" diye bağırdığında yüzümü oldukça saf bir ifadeye sokup "Baran kim?" diye sordum.
Sinirle gülüp eliyle yüzünü sıvazladığında bize dönen birkaç bakışı fark etti. Uyarıcı bakışları bana döndüğünde yüzümdeki saf ifadeyi bozmadığım için başını iki yana sallayıp arkasına yaslandı bıkkınlıkla.
Yıllardır benimle yaşıyordu ama hala bu hallerimde sinirini kontrol edemiyordu.
Umursamayıp menüyü önüme çektiğimde karşıma menü yerine karekod çıktığında gözlerimi devirip telefonumu çıkardım. Ne gerek vardı böyle mekanlara gelip zengincilik oynamasına? Bir de beni sırf bu mekan için 2 saatlik yola çağırmıştı. Utku'ya yaktığım yakıtın parasını vermem gerekecekti.
Okuttuğum karekoddan sonra önüme çıkan menüde gözlerimi gezdirdiğimde "Sen mi ödeyeceksin yoksa en ucuz şeyi mi sipariş edeyim?" diye sordum önümde kollarını bağlamış bıkkınca yaptıklarımı izleyen Betül'e.
"Ben ödeyeceğim." dediğinde başımı salladım ve "Sen ödeyeceksin tabii. Babamın kartıyla dolaşıp bana mı ödetecektin bir de?" dedim ayıplar gibi başımı iki yana sallayarak.
Cevap vermeyince yanımızdan geçen garsonu durdurdum ve kendim için menüdeki en pahalı şeyi isteyip Betül için de en sevdiği tatlıyı sipariş edip garsonu gönderdim.
Betül'ün dikkatlice bana baktığını fark ettiğimde 'Ne var?' anlamında başımı salladım.
"En sevdiğim tatlıyı bilip benim için sipariş edecek kadar önemsiyorsun beni ama eski sevgilimle bir ilişki yaşayacak kadar da şerefsizsin. Anlamıyorum seni cidden." dedi ifadesiz bir sesle.
"Seni önemsediğimi nereden çıkardın?" diye sordum ben de onun gibi ifadesiz bir şekilde.
"İçimde senin böbreğini taşıyorum Baran." dedi kendini gösterip. "Beni önemsediğini biliyorum. Bu yüzden Utku'yla olan ilişkini aklım almıyor." diye devam etti.
Söylediği şeye cevap vermeyip başımı camdan dışarı çevirdim. Betül böbrek hastasıydı. Ailede onunla uyum sağlayabilen tek böbrek benimki olmuştu. Bu yüzden bir parçamı ona vermiştim ve bu onu önemsediğimi gösteriyordu ama en az onun kadar kendimi de önemsiyordum. Hatta kesinlikle kendimi daha çok önemsiyordum. Bu yüzden sırf onun eski sevgilisi diye bir şeyler hissettiğim adamdan uzaklaşacak değildim.
O da bunu anlamalı ve sesini çıkarmamalıydı.
"Bir şey söylemeyecek misin?" diye sorduğunda bakışlarımı ona geri çevirdim ve "Onu seviyorum ve bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok." dedim kısaca. En azından bunları duymaya hakkının olduğunu düşünüyordum.
"Beni çiğneyecek misin yani?"
Tereddüt etmeden "Gerekirse evet. " dediğimde bakışlarındaki kırgınlığı görmüştüm. Bu kırgınlık bana mıydı yoksa Utku'ya mıydı bilmiyordum. Çünkü onun için ne yapmış olursam olayım Betül beni çok sevmezdi ve onu kırabileceğimi düşünmüyordum.
Garson gelip siparişlerimizi getirdiğinde cam bardakta getirilen içeceğimi de elime alıp ayaklandım. Garsona kısaca "Bardağın depozitosunu hanımefendiden alırsınız." diye Betül'ü gösterdikten sonra onunla göz göze gelmeden kafeden çıktım. Elimdeki içeceği bardağıyla beraber karşıma çıkan ilk çöpe atıp arabaya bindim.
Uzaklaşmaya başladığımda içimde en ufak bir huzursuzluk yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yunan Tanrısı | bxb | Texting
Teen Fiction+90543*******: Bir şey soracağım +90543*******: Siz neden it sürüsü gibi 12 kişi birlikte geziyorsunuz? Baran: İt sürüsü olduğumuz için olabilir? ... 06.08.2020 17.07.2022 yayım