33

7.4K 450 130
                                    

"Gitmeni istiyorum. Şimdilik."

Yağmurlar camını dövmeye devam ederken o, elindeki kahveye odaklanmıştı. Şimdilik demesinin üstünden tam 2 hafta geçmişti. Baran'ı çağırmak istiyordu ama bu sefer de geçen seferin aynısı olur diye korkuyordu. Hayır, aslında bu korku değildi. Sadece çalkantılı durumlardan sıkılmıştı. Kendine göre o çok normal bir insandı. Ve bu normalliğiyle garip durumlara uyum sağlayamıyordu. Yalnız kalmak istemiyordu. Büyük aşklar, büyük acılar ya da büyük mutluluklar istemiyordu. Sadece normal bir hayat istiyordu. Bu ne kadar zor olabilirdi ki?

Ama hata yapan oydu. Baran'a yazmamalıydı. Aptallık etmişti. Pişman olmalıydı ama değildi. Onu aşağı çeken her şey uçmak istemesini sağlıyordu*. Baran'ı seviyordu. Onu affettiğini sanmıştı. Unuttuğu şey bedeninin onu affetmediğiydi. İçten içe onun kendini affettirmesini istiyordu. Çünkü bunu kendi kendine yapamazdı.

Defalarca okuduğu mesajlara yeniden eli gittiğinde onu çağırmanın zamanı olduğunu düşündü. Çünkü artık mesajları yetmiyordu. Kendini görmeliydi. Onu canlı canlı görmeli ve ergenlikte yaptığı hatalardan arındığına tekrar tekrar şahit olmalıydı. Belki o zaman kalbinin affettiği gibi bedeni de affederdi.

Parmakları ekranın üzerinde ondan bağımsız bir şekilde kaydı.

Utku: Lisenin önündeki kafeye gel

Normal bir yerde buluşmaları kendi için daha iyiydi. Cevap beklemeden ekranı kapattı ve üzerine bir şeyler giydi. Her zaman taktığı kolyesini gömleğinin açık düğmeleri arasından sarkıttı. 

Baran'ı çağırdığı kafeye çok da yakın sayılmazdı. Mecbur kalmadıkça kullanmadığı arabaya ihtiyacı vardı. Anahtarı alıp yola çıktı. Tahmin ettiğinden daha geç bir sürede kafeye ulaştığında Baran'ın çoktan geldiğine emindi. Evi buraya yakındı.

Arabayı park edip kafeye girdi. Baran gelmişti. Uzaktan bir süre onu izleyip kendini kusmayacağına ikna ettikten sonra yavaşça yanına yürüdü ve izin almadan oturdu. Her şeyden önce Baran'ın gözü açıkta kalan kolyesine takılmıştı.

Gözleri kolyeye kilitlenmiş bir şekilde uzandı. Utku, irkilip geri çekilince gözlerini kolyeden çekip Utku'ya çıkardı. "Bu kolye o kolye mi?"

Utku kolyenin ucunu avucunun içine hapsetti ve gömleğinden içeri sakladı. "Hayır. Onu sen beğendiğini söyledikten sonra dolabına bırakmıştım. Olanlar olunca da... sen görmeden geri aldım işte. Çöpe attım. Sonradan pişman oldum attığım için ama bulamadım aynısını. Bu benzeri sadece."

Baran gözlerini kaçırıp ellerini birbirine bağladı. 

"Özür dilerim."

"Önemi yok."

"Var. Kolyeni çalmış gibi oldum."

"Ne?"

"Dolabımdan alıp attığını gördüm. Çıkardım çöpten. Geri de veremedim. Bir daha hiç karşılaşmadık. Karşılaşsak da veremezdim zaten. Yanına yaklaşsam yüzüme tükürürdün."

Utku, hafifçe gülümsedi. Bu beklediği bir şey değildi. Ve belki de bedeni sandığı kadar küs değildi ona karşı. Çünkü kaçırdığı gözlerini gördüğünde içinde bir şeyler hareketlenmişti. Bedeni ondan etkilenmişti. "Nerede şimdi?"

Baran elini boynuna attı ve tişörtünün içinden zayıf zinciri çıkardı. Utku onun ellerini takip edip boynunda asılı olan kolyeye kilitlenmişti.

Baran onun yoğun bakışlarını görüp hemen elini kolyenin üzerine kapadı.

"Hiç öyle yiyecek gibi bakma Utku. Geri veremem. Benim artık o. Atmasaydın."

Yunan Tanrısı | bxb | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin