gölgeler çiziktiriyorum.susamış ve biraz da yorulmuş hissediyorum ama ne yaparsam yapayım hep yoruluyorum bu yüzden çizmekten hiç kaldırmıyorum elimi, duvardaki saat tıkırtılarını sürdürdükçe beklediğim şeylerin gerçekleşmiyor olması durmakzısın kamçılıyor sabrımı.
ekim ayı, akşam sekiz civarı, misafir beklemekteyim o yüzden içimdeki bu tıngırtı. babam aradı, kuzenim gelecekmiş, konuyu kendisi bilmiyormuş ancak benimle konuşacakları varmış. bahsi geçen kuzenim egemen'i ise iki yıla yakındır görmüş değilim bu yüzden varlığımı ona hatırlatacak ne yaşamıştır acaba diye düşünüyorum. bu düşünceli halime paralel biçimde kalemim aceleyle dolduruyor çizgilerinin arasını, önce grileşiyor sonra siyaha döndürüyorum bastırarak, kopkoyu alanlarla kaplanıyor kağıdım, bir de parmağımın yanı.
birkaç dakika ardından geriye yaslanıp geçenlerde elime geçen broşürün temiz tarafına çiziktirdiklerime göz gezdiriyorum. bir takoz parçası gibi yukarı doğru kıvrılan sokakta yürüyor çizimdeki kişi, silüetini belli etmeyecek kadar kalın giyinmiş, demek ki hava soğuk. elinde poşet yahut poşetler var ancak diğer eli cebinde. bu kadar üşümemeli diye düşünüyorum, çenesinin çevresindeki bölgeye kalın bir yumru çiziyorum ve içini doldurarak bir atkının muhtemel gölgesine çeviriyorum. artık o kadar üşümüyordur, üşümeyi sevmem ben.
keşke ben de o kadar üşümesem ama elimden gelen tek şey gölgelerimi sıcak tutabilmeye çalışmak. onlar yalnızca birer gölge, isimleri yok, gözleri yok, sesleri de yok. oysa benim var ve ben üşüyorum, donuyorum.
donmaktan ağlar mı insan, ben ağlıyorum, sonra ağlarken donuyorum, ne peçeteler kurutabiliyor gözlerimi ne de battaniyeler ısıtabiliyor ellerimi. gözyaşlarım ağzıma doluyor ve tüm gün battaniyeme sarılı vaziyette oturuyorum fakat yine yorulmuş yine susamış buluyorum kendimi. bej salonu aydınlatan sarımtırak ışığın duvarlara düşürdüğü karartıları seyrediyorum, bazen ben de o gölgelere eklemeler yapıyorum, belki ıhlamur kaynatıyorum, eskiden sevdiğim müziklerden açıyorum ama bu rutinde bile kaybolacak kadar küçüldüğümü kabullenemiyorum çünkü sadece küçük şeyler kaybolur.
tıpkı zamanım gibi. saat dokuza dayanmışken sıra dışı bir rutin bozan ile çarpışıyorum, kapı çalınıyor. ilgili olduğum söylenemez ama bekletmemek adına hızlıca hareket ediyorum, ne üstümdekiler umurumda ne de pasaklı sayılabilecek halim. davet eden ben olmadığım için önemli olarak değerlendirmiyorum kuzenimi. kolu indirip kapıyı aralıyorum.
içeriye soğuk hava doluşurken egemen ile karşı karşıya geliyoruz, üşüdüğüm için kaşlarım çatılıyor, ceketinden gelen koku beni küçüklüğümden bir anıya ulaştırıp kayboluyor, o sırada çocuğun arkasında başka bir beden daha fark ediyorum, kaşlarım daha da çatılıyor, bundan haberim yok ama içeri çağırıyorum soğuğu kesmek için.
"kuzen selam! rahatsız etmiyoruz umarım." egemen şakımaya başlıyor, sarılıyoruz, hemen ardından elindeki poşeti uzatıyor bana sanırım tatlı almış her zamanki gibi. "saçlarını mı boyadın sen?" saçlarımı sadece kesmiş olduğumu söylemiyorum ona, poşeti alırken gülümsüyorum ona dudaklarımı birbirine bastırarak.
sonra yanındakinin varlığını hatırlayıp tanıştırmayı akıl ediyor. "kusura bakma unuttum, bu nişanlım." ellerimiz bir saniyeliğine sıkışmak için havalanırken kısa bir süre yüzüne bakıyorum ayıp olmasın diye, sanırsam o da yeni bir ortama girmiş olmaktan dolayı rahatsızlık duyuyor yahut evimin kasvetinin etkisi altına girmiş. kısık bir sesle "eda ben," çıkıyor ağzından, sıcak bir eli var eda'nın.
"büşra ben de." diyiverip bırakıyorum artık elini, memnun olduğumuzu belirten klasik konuşmayı tamamladığımızda ise salona geçmelerini işaret ederek mutfağa gidiyorum, poşeti masanın üstüne fırlattıktan sonra yere çöküyorum. ellerim anında birer yumruk oluyor ve derince nefes alıp sessiz bir çığlık döküyorum evin her yerinden daha soğuk olan odaya. tanımadığım birisi ile vakit geçirmek zorundayım ve tanıdığım ile de en son yıllar önce görüştük. yalnız kalmak istiyorum, neden yalnız kalamıyorum, neden birileri gelmek zorunda, neden, neden, neden diye diye yeniden sessiz bir çığlık atıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
denememeler
General Fictiongxg günlerim kayıyor dünlerim kanıyor her şeyim yanı başında yanıyor ama yarın olmuyor