parmaklar ve değişimleri

280 17 44
                                    


elimde telefon, eda'nın on beş dakika önce attığı hikayeyi izliyorum. bir fotoğraf, egemen'in beline sarıldığı onun da mutlu mutlu gülümsediği bir fotoğraf, kenarına bir yere sadece kalp koymuş. birkaç hafta sonu önce gittikleri ufak tatilden kalma bir anı sanırsam. eda mutlu ve ege de hayli keyifli görünüyor ekranımda.

yine bir cumartesi gecesindeyiz, eda egemen'in iş yerini ziyarete gidip aslında çaba gösterdiğini ve kuzenimi telafisi kolay yanlış anlaşılmalar gibi küçük şeyler yüzünden kaybetmeyeceğini söylemek için evden çıkalı beş saat kadar oluyor. egemen'in de yeniden paylaştığı fotoğrafla beraber aralarının gerçekten de düzeldiğini anlıyorum. iyi olmuş. onlar için çok iyi olmuş.

salona gidiyorum. babam uzanmış koltukta ve karnının üstünde bal kıvrılmış uyuyor. devetabanım sanki uzun süredir ihtiyaç duyduğu sosyal ortamla enerjisini yenilemiş, yaprakları parlıyor. arka planı saatin ritmik sesi, haberlerden sunulan kısık sesli cümleler, kedi mırıltısı dolduruyor ve bu loş ortamda kendimi sanki üç yıl önceye aitmişim gibi hissediyorum. babamın çerçevesiz gözlüğü televizyonun önünde, perde tam kapatılmamış, odanın kokusuna kadar aynı hissettiriyor. bu aralar nostaljik duygular yaşadığımı fark ediyorum.

"napıyosun baba?"

"gördüğünün dışında hiçbir şey. sen ne yaptın?"

"annem aradı."

"hm. ne diyor?"

"öyle genel. halimi hatrımı sordu. bir ay sonraya yanına çağırdı."

"gitmek istiyor musun?"

"bilmiyorum ki? bir yanım git diyor, hem ne zamandır görmedim hem de buralardan biraz uzaklaşmam iyi gelebilir diye düşünüyorum. diğer yanım da diyor ki canımı sıkacak, oraya gitmektense başka yere tatile gideyim."

"bu konuya bir şey diyemem ben, eninde sonunda annen o. ama belki kalma süreni az tutsan dayanabilirsin gibime geliyor."

"gideyim mi diyorsun?"

"ben seni çok özlüyorum, eminim o da özlemiştir."

"senin benden başka kimsen yok ki."

"öyle bir şey yok. evlatlar özlenir."

ofluyorum biraz. "egemen'le eda barışmış sanırım. telefon elimdeyken hikaye atmışlar beraber."

"ne güzel. ikisi de birbirinin kıymetini biliyor demek ki."

mırıltımla onaylayarak katılıyorum onlara. değer bilen birileri. birbirine değer veren birileri. birbirinden vazgeçmeyen ve kavga etmelerine rağmen eninde sonunda barışmak için çabalayan birileri.

benim gibi en ufak problemde kendini izole eden, kaçan ve korkan, değer bilemeyen ve kaybeden birisi için bunlar o kadar hayal ürünü gibi geliyor ki gerçek hayatta böyle şeylerle karşılaştığımda ağırıma gidiyor. ben bunların sahip olunabildiğini bilmiyordum. öğrenmek istiyorum, değişmek istiyorum ama yol bilmiyorum, hal bulamıyorum.

"baba?"

"efendim kızım?"

"hiç kendini çok yanlış hissettin mi?"

duruyor babam. cevabını düşünmüyor sanki ama başka şeyler hatırlıyor. farklı hisler hatırlıyor, zor hisler onlar, insanın suratını ekşiten hatırladıkça midesini üşüten hisler. babam evet diyor, evet hissettim.

"değiştin mi sonra? değişebildin mi?"

"her şey değişir," diyor. ya biz değişirmişiz ya da ortam değişirmiş. aslında hiçbir şey hiçbir zaman hiçbir yere ait de değilmiş yalnızca onları sahiplenenler çıkınca, birileri bir ucundan tutunca güçlü duygular filizlenirmiş. her şey değişirmiş. öyle ya da böyle.

denememelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin