uyanır uyanmaz gördüğüm ilk şey sapsarı saçlar oluyor. yastığıma gelişigüzel dağılmış altın sarısı tutamlar. eda'nın ensesi, omzu ve sırtı, yastığımın kenarındalar. oysa dün yatağını ayırmıştım, dün eve geldiğimizde yatağımızı ayırmıştım ve bir daha onunla yan yana kalmamak için her şeyi yapmaya hazırdım. dün her şeyi bitirebilirdim ve bunun için çok büyük bir adım da atmıştım lakin kırıp kırıldığımız bir günün sonunda eda bana sarılmayı seçmişti.
gerçi seçmiş miydi ondan da emin değildim zira o kadar yıkılmış ve yorulmuş görünüyordu ki kendini benim yanıma attığının bile farkına geç varmıştır diye düşünüyordum. fakat işte gelmişti. gelmişti ve bana sarılmıştı. ve ben de ona sarılmıştım. her şeyi bitirmek kimdi ve neden ondan haberim yoktu mesela? ben eda'dan ayrı kalabilir miydim acaba? karamelden güzel gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüşken ben onun ellerini nasıl tutmazdım bir defa?
eda benim için özeldi. ona karşı susamazdım. dün dediklerimi gerçekten kastetmediğimi bugün ona açıklamam gerekiyordu. o kadar yalnız hissediyorsa ona verebildiğim tüm yandaşlığımı vermem gerekiyordu. ilişkisi onu yıpratıyorsa bunun hakkında onu sakinleştirmem gerekiyordu. bizi, ilişkimizi eskiye döndürmem için varımla yoğumla çabalamalıydım.
ben düşüncelere ve olumlu hayallere dalıp gitmişken yanımdaki kıpraşmaya başlıyor. aldığı derin nefesi yavaş yavaş verince uyandığını anlıyorum hatta. beni uyandırmamaya çalıştığını belli edecek kadar ağır hareketlerle başını çeviriyor, gözleri gözlerime değdiği an yüzümde kocaman bir gülümseme eriyip gidiyor. onun da yorgunca tebessüm edişini seyrediyorum. dudağının yanındaki benin gülümseyişi boyunca kıvrılmasını izliyorum ama kısa bir süre sonra kendimi toparlayıp günaydın diyorum. aynı şekilde karşılık veriyor.
eda da ben de aynı anda omuzlarımızın etrafında dönerek sırt üstü biçimde yatmaya devam ediyoruz. saat henüz çok erken. muhtemelen hava yeni aydı. hafta sonunun son günü, tatilin son günü. eda ile kollarımız birbirine değerken ikimiz de bir süre tavanı seyrediyoruz. nefes alış verişlerini duyuyorum, koluma temas eden sıcaklığını ve içimde bir yerlerde hoş anlamlara dönüşen varlığını hissediyorum. ben miydim sanatçı onu böyle güzel algılayabilen yoksa o muydu sanat eseri her açıdan güzel gözükebilen anlayamıyordum. hoş geliyordu bana bu yüzden hoşlanmam çok doğaldı. bu hislerin beni etkileyişi ona yansımadığı sürece hiçbir şey de bozulmazdı.
eda benim yeni ilhamımdı. normalde küçük şeylerden hoşlanırdım, büyük şeylerin içinde gizlenmiş minik ayrıntılar giderdi hoşuma. kırıklıklar, taşmış boyalar, aşılmış satırlar, lekeler, kırıntılar, aykırılıklar... bunlardı benim estetik algımı oluşturan kitleler.
oysa eda bambaşkaydı. küçük değildi bir kere. eda büyüktü, benden büyüktü, boyu büyüktü, aklı büyüktü, kalbi büyüktü ve ruhu büyüktü. edada küçüğe indirgenebilecek bir yer bulamıyordum ve belki de buydu benim ondan hoşlanmamı tetikleyen. eda'yı bir kez kaybetme eşiğine gelmiş birisi olarak teyit edebiliyordum şimdi: yalnızca küçük şeyler kaybolmuyordu. eda küçük bir toplu iğne değildi veya en sevdiğimiz çorabın eşi. boyama yaptığımız fırçadan kopan kıl taneleri değildi eda kendi kendine bambaşka bir olayı vardı. eda büyüktü, içime sığdıramazdım, bir odaya sığdıramazdım, sadece öfkesi bile bu eve sığmamıştı kendisini nerede saklamamız gerekir bazen bilemiyordum.
ama eda yanımdaydı işte. yere göğe sığmayan kocaman ruhuyla benim küçük yatağımda yanımda uzanıyor benimle tavanımı seyrediyordu. benim için farklıydı ve onun için farklıydım ve bunu ikimiz de biliyorduk.
"nasılsın?" diye soruyorum.
"bilmiyorum," direkt verdiği cevap biraz cesaretlendiriyor beni.
"özür dilerim," dün onlarca defa söylememişim gibi yeniden dökülüyor ağzımdan. öfkesini başlatan kişi biraz da ben olduğumdan ötürü mahcuptum ne de olsa.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
denememeler
Ficción Generalgxg günlerim kayıyor dünlerim kanıyor her şeyim yanı başında yanıyor ama yarın olmuyor