"yemek yapmayı da öğrenmiyor musun yani şimdi?" egemen yüzlerce kez duyduğum o usandırıcı cümleyle karşımda otururken benim yerime cevap veren bir başkası beliriyor.
"hayatım kız gastronomi okumuyor farkındaysan." diyor eda çatalındaki salatalığı ağzına atarken.
"ama yemek yapamaması saçma geliyor hala, gerçi küçükken de pek meraklı sayılmazdın değil mi?"
bugün sinirli hissediyorum.
"herkes yemek yapmayı bilmek zorunda mı?" çıkışmak istiyorum ama sesim sert çıkamıyor, sesimin ruhu yok olmuş bugün.
"değil tabii de yemek günümüzün önemli bir parçası sonuçta." her şeyden çok emin konuşuyor ama sebebini biliyorum, kendisinde sevmediği bir yer olmadığından. oysa merceğini kendinden biraz uzaklaştırabilse yemek yemenin herkesin gününün önemli bir parçasını kapsamadığını anlayabilir. herkes yemek yemez ama herkes yemek yemeyi düşünür.
"sevmiyorum ben yemek yemeyi bu yüzden yapmayı da sevmiyorum." yanıtlıyorum ama biraz daha uzatırsa ancak yiyebildiğim üç dilim salatalık ve iki zeytini bile midemde tutamayacağımdan korkuyorum.
"belli oluyor zaten bir deri bir kemik ka-"
"egemen!" keskin bir ses duyuyorum, benden çıkmıyor ondan eminim çünkü benim bugün sesim yok. gözlerimi kaldırınca eda'nın kaşlarını çatık vaziyette buluyorum, egemen anında hatasını fark ediyor ve özür diledikten sonra konuyu değiştiriyor. göz göze geliyoruz saçlarını topuz yapmış olanla, dudaklarımı birbirine bastırarak mahcup bir teşekkür ifadesi belirtiyorum, gülümsüyor. sinirim biraz azalıyor.
dört veya beş dakika içinde bir salatalık dilimi daha kemirip masadan kalkıyorum, pembe tuzluğu ve asla dokunmadığım ekmek sepetini ikisiyle bırakıyorum ve koridora çıkıyorum. odama mı gitsem yoksa salona mı diye düşünürken odamın pervazında buluyorum kendimi. girmeden önce bir göz atıyorum çünkü gün içinde evde pek dolaşmam, fırsatımı değerlendiriyorum. doğal ışıklarla veya loş ışıkta veya karanlıkta olması fark etmez, odamı beğeniyorum. pek bir özelliği yahut koleksiyon kısımları yoktur ama küçük küçük şeyleri burada biriktiriyor olmam hoşuma gidiyor. duvarlarımı gölgelerimle, bazen insan bazen böcek bazen ise meyve gölgeleriyle kaplamak biraz soğuk hissettirse de yabancı hissettirmiyor, odama ait hissetmeye çok yakınım odamda.
yatağıma uzanıyorum, kocaman bir pazar gününde ne yapılır? bir hafta önceki pazar günümde iki film izleyip biraz resim çizmiştim, sigara ve ıhlamur molalarımın uzunluğunu hesaba katarsak günüm kabaca bitmişti zaten. bugün ise yatmak istiyorum sadece, sinirim geçene kadar, içim sönene kadar çünkü sesim yok ve kendimi çok yalnız hissediyorum. sanki tüm yaşamım boyunca hep yalnız kalmışım gibi, sanki hep de öyle kalacakmışım gibi bir kıyıntı hissediyorum midemde. midem ağrımıyor çünkü bir deri bir kemik kalmışım, midem ağrımıyor çünkü yemek yemeyi sevmiyorum. midem üşüyor çünkü yalnızım, çünkü sinirliyim.
upuzun dakikalar geçiyor sadece yatağımda boş boş yatarken. ardından kapım tıklatılıyor. garipsiyorum. biraz bekledikten sonra içeri giren ama odanın iç kısmına adım atmayan kişinin eda olduğunu görüyorum, bunu da garipsiyorum. ellerini kapının kenarına yaslayıp hafiften örtüyor arkasından, çıkışa yakın durma çabası komiğime gidiyor. bütün bunlar olurken ben de doğrulup bağdaş kuruyorum.
"rahatsız etmiyorum değil mi?" sorusuna karşılık başımı iki yana sallıyorum. "egemen yüzünden mi yemedin? moralini bozdu sanki. konuşmamı ister misin onunla?" kısık sesli, az önce kuzenime diklenen keskin tonla alakası yok.
"yok yok, doydum ben o yüzden kalktım."
kaşları çatılıyor, ne düşünmeye başladığını anladığımı fark ediyorum ama umurumda değil. alt dudağını ıslatıyor, dudağının kenarında ben var. "onun yüzünden mi gelmedin peki salona?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
denememeler
Fiksi Umumgxg günlerim kayıyor dünlerim kanıyor her şeyim yanı başında yanıyor ama yarın olmuyor