barlar ve egemenleri

196 22 84
                                    

içimde taşıdığım kocaman yükü, o yalan yükünü, o hoşlantı yükünü, o umutsuzluk yükünü nihayet onunla paylaştığımdan beri günlerim biraz meraklı geçiyordu. acaba eda bunu yeterince düşünürse bana ters bir şey diyecek mi veya bana soğuk davranacak mı gibisinden şeyler bile düşündüğüm oldu fakat bu konu hakkında doğru dürüst konuşmadık hiç. yan yana yatmaya devam etsek de, bazen sessiz sessiz birbirimize eşlik etsek de kendini benden uzak tutacak bir eylemde bulunmuyor.

yalnızca bakışları değişiyor. ağır bakıyor gözleri, bunu fark ediyorum. mahcupluk içeriyor biraz da yumuşaklık. sanki bana kıyamıyor gibi. sanki egemen birkaç dakikalığına dünya üzerinden silinse o birkaç dakikada benim ellerimi tutacakmış gibi. sanki kalabalık bir odaya girse arayacağı ilk kişi benmişim gibi bakıyor.

canım kırılıyor, kalbimi eline veresim geliyor, al ben senin olurum yeter ki sen iste demenin ucundan dönüyorum çünkü istese bile dillendiremez. dillendiremez çünkü parmakları başka birisine ait. sönmüş yahut sönmemiş biçimlerde dolaşa dolaşa kuruyorum gidiyorum, eda beni görüyor ama yapabileceğimiz bir şey yok.

cuma günü dersim bittiğinde telefonuma bir mesaj geliyor. egemen kampüsün girişinin civarlarında beni bekliyormuş. henüz net bir şeyler anlatmadığım esin ve erdem'le vedalaşıp çıkışa doğru ilerliyorum hızlı ve gergin adımlarla. acaba eda ona bir şey mi söyledi? acaba kendisi mi fark etti? günlüğümü mü buldu? çekmecemdeki karalamalarımı mı gördü? benden nefret mi ediyor?

aklımdaki milyonlarca sorunun kulağımda fırtınalar çıkardığı uğultu yüzünden dalgınlıkla yürüyorum yürüyorum yürüyorum. ta ki benden daha da dalgın görünen kuzenimi ayırt edinceye dek. dalga dalga yanağına düşen saçlarından tanıyorum onu bir de boyundan. yanına gidip koluna girinceye dek farkına bile varamıyor hatta benim. kafasını kaldırıp gözlerimi görünce yüzü aydınlanıyor. şaşırıyorum.

"hoş geldin. naber?" diye soruyorum.

"sen de hoş geldin. umarım planın yoktur?"

"yok abi. her şey uyar bana şu an."

kafasını sallıyor. durgun. dalgın. düşünceli. kolundaki elimi sıkıştırıp gevşetiyor, "aç mısın?" diye soruyor.

bugün bir simit yediğim için tok hissediyorum. hiç yememiş değilim en azından. "ben değilim ama sen açsan gelirim."

"hayır hayır. ben de değilim. senin için sordum." beni düşünüyor. o hep beni düşünür ki. hep düşünürdü en azından. üzülüyorum. çok arada kalmış hiseetmenin önüne geçemiyorum. kendimi sıkışmışın da sıkışmışı gibi görüyorum.

egemen'le sessiz sessiz yürüyoruz. genel sorular ve kısa bir havadan sudan muhabbet dışında pek konuşmuyoruz. yorgun görünüyor, epey yorgun. dalgınlığı, düşünceliliği pek hayra alamet gözükmüyor fakat onu sarsabilecek bir eylemde bulunmaktan çekiniyorum. eskisi kadar yakın hissetmiyorum abime. peşine takılıp yürüyorum sakince ve burnuma dolan parfüm kokusunun yarattığı nostaljide kavruluyorum.

beni teras katta yer alan bir bara getiriyor. iç kısmı loş olsa da egemen terasa çıkıyor ve batmak üzere olan günün son ışıkları altında önce bana sonra kendine bir sandalye çekiyor. cebinden iki tane jelatini bile açılmamış sigara paketi çıkarıyor, birisini bana uzatıyor, benim içtiğim, diğeri ise kendisinin eskiden en çok içtiği markadan.

yerleştikten sonra ne yiyip içmek istediğimi soruyor. en son içtiğimde yaşadıklarımı hala aşamadığımdan ötürü epeydir elim gitmese de egemen'e bu durumda eşlik etmememin ayıp kaçacağını düşünüyorum. yumuşak içim bir bira istediğimi söylüyorum, bir şişe bu akşama yetecek, öyle ayarlıyorum. egemen de kendine bir şeyler söylüyor. ortaya patates çerez falan istiyor, canım bir şey çekerse alabileceğimi belirtiyor. samimi bir teşekkür sunuyorum ona.

denememelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin