6. Bölüm

36 13 9
                                    

Gözlerimi açtığımda bir süre boşluğa bakarak gördüğüm rüyayı sindirmeye çalıştım. 

Garip bir rüyaydı ve düşünmek rahatsız ediyordu. Rahatsızlığın sebebi garipliği değildi gerçekçiliğiydi

"Eski evimin bir köşesinde, evimde gezen birinden saklanıyordum. Aslına gezmiyordu gidip geliyordu. Yanımda benimle saklanan biri daha vardı. Tanıdığım ama kim olduğunu çıkaramadığım biriydi. Bana sakin olmamı, halledebileceğini söylüyordu. 

Bir süre saklandıktan sonra cebinden bir jilet çıkardı bileğini kesti. Ama kan onun değil benim bileğimden akıyordu. Yer kırmızıya boyanmıştı. Sonra birden kan durdu ve yanıma baktığımda, yanımdakinin saklandığımız kişi olduğunu gördüm. Korkuyla ayağa kalktım. Kapının önünde daha yeni bileğini kesen çocuk vardı.

  "Bak işte hallettim," dedi." 

Sonra daha önce başka bir rüyamda duyduğum korkunç bir ses ile uyanmıştım. Şimdi ise olanları düşündükçe tüylerim ürperiyordu. 

O kadar gerçekçiydi ki. Damarlarımdan çıkan kanın tenime bıraktığı sıcaklığı çok net hissetmiştim. Bir de bileğini kesen çocuk vardı. yüzü hala aklımdaydı, çok tanıdıktı ama çıkaramıyordum. 

Bir de beni uyandıran ses vardı. Çok yüksek ve berbat bir sesti bu. Kulaklarımı delerek beynime ulaşan ve beyni patlatacağını hissettiğim bu sesle ikinci kez uyanıyordum. 

Gerçekliğe dönüp kalkmam gerekti. Kısa sürede evden çıktım ve hastaneye gittim. Evinin hastaneye yakın olması harika bir şeydi. 

Temizlik yapmaya başladım ve akşama kadar beni kızı sanan yaşlı bir adamdan başka kimseyle konuşmadım. 

Evime gitmiştim ve erkenden uyumuştum. Hayatım düşündüğümden daha kötüydü. 

Hayatım boyunca hep yalnız olmuştum ama yalnızlıktan hiç bu kadar nefret etmemiştim. Aylardır doğru düzgün konuştuğum tek bir kişi bile olmamıştı. Her ne kadar yalnızlığı seven biri olsam da bu kadarı çok fazlaydı. Yanımda biri olsaydı temizlikle geçirdiğim saatler daha çekilebilir olurdu. 

Normlade konuşmaktan ve sosyalikten hoşlanan birisi değildim. Ama bu kadar yalnızlık benim için bile fazlaydı.

Ayrıca aylarca yalnız kalmıştım. Uzun zamandır neredeyse hiç konuşmamıştım. Sonuçta insan sosyal bir varlıktı ve buna ihtiyaç duyuyordu.

Bu şekilde hiç konuşmadan devam edersem patlayacağımı hissediyordum, çünkü buna ihtiyacım vardı. Birileriyle konuşmak bir açıdan varlığını ispatlamaktı. ‘Ben seninle konuşuyorum öyleyse varım’. Hem birilerinin varlığımdan haberdar olmasını istiyordum. 

Birileri burada yitip giden, kimsesiz bir ruh olduğunu bilsin istiyordum. Bir sabah aniden kaybolsam yokluğumun fark edilmeyecek olması kalbimin derinlerinde bir şeyi acıtıyordu. 

İstediğim şey hatırlanmak değildi. birçok insanın aksine öldükten sonra unutulmak beni korkutmuyordu, aksine rahatlatıyordu. Bir gün kimsenin benim bir zamanlar var olduğumu bilmeyecek olması, bana göre güzel bir şeydi. 

Şimdi ne hissedersem hissedeyim, ne yaşarsam yaşayım, bir gün bu yeryüzünde bana dair hiçbir şey kalmayacaktı. 

Benden önce milyonlarca insan yaşamıştı ve hepsinin birer hikayesi olmuştu. Kendi dünyalarında çok büyük olan dertleri olmuştu. Mutlu olduğu, üzüldüğü şeyler olmuştu. Kendilerince çok önemli olan şeylere üzülmüşlerdi. Peki ya şimdi, kaç tanesi gerçekten önemli. Hepsi unutulup gitti ve artık yaşanmış olduklarına dair bir kanıt bile yok. 

Bana göre bu harika bir şey! Ne olursa olsun bir gün bunların hiçbir önemi kalmayacak. 

Bir de unutulmayanlar var. Binlerce yıl sonra bile adı anılanlar. Mesela Sokrates var. yaşamış ve ölmüş. Ama tanıdığı diğer insanlar gibi unutulup gitmemiş. Düşünceleri hala yaşıyor ve bana göre bu lanet gibi bir şey. Buna 'Sokrates laneti' demek istiyorum. Unutulup gidememenin, yeryüzünden silinip gitmenin huzuruna kavuşamamanın laneti. Bence güzel bir isim. 

Neyse işte ben de birileriyle konuşmaya karar verdim ki konuşma yetimi kaybetmeyim. 

Çoban YıldızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin