27. Episode // END

157 5 24
                                    

cr. cafunederler

••










"Eğer bu ölümse, ölümden korkmamalı.
Onun güzel yüzünde, ölüm bile güzeldi."

Francesco Petrarca














••

Zhan, 2 hafta sonra gerekli olan çoğu eşyasını 2 valize sığdırabilmişti, çoğu eşyasını almıştı. Gerçekten gidiyordu Fransa'ya. O günden beri Yibo ile nadiren konuşmuşlardı ve onun şirketteki işleri bahane etmesi sebebiyle çok görüşememişlerdi ya da gerçekten bazı sorunları vardı orada. Oradaki olaydan çok haberi olmuyordu çünkü anlatmıyordu Yibo. Ne döndüğünden hiç haberi yoktu yani. Zhan, onu aradığında ifadesiz sesini duyuyordu ve bunu duymak onu daha çok üzüyordu. Bu davranışlarına hiç alışık değildi, ona karşı hep gülümseyen biriydi Yibo. Uzaklaşıyormuş gibi de hissediyordu, daireye her gidişinde ya ona denk gelemiyor ya da uyuyor oluyordu. Şirketteki ya da evdeki şeyleri anlatsa içinin rahatlayacağının farkında değildi Yibo. Çözüm bulunmasa da bir şeyler söylemek her şeyi daha iyi yapabilirdi. Dayanamıyordu bazen, söyle diye bağırmak geçiyordu içinden. Anlat artık demek istiyordu, yapamıyordu. Darlarsa ters tepeceğinden korkuyordu.

Akşam uçuşu vardı ve sabaha karşı Marius onu havaalanında alacaktı. Yibo'yu böyle üzgün bir şekilde bırakmak içinden gelmiyordu. Dediği onca şeye rağmen kendi içinde toparlayamadığı duyguları sebebiyle gitmesi gerekiyormuş gibi hissediyordu, kaçıyor gibi de geliyordu çünkü çoğu şeyden kaçtığı gibi duygularından da kaçıyordu. Elinden bir şey gelmezdi artık. Onunla olan geleceğini hayal etmişti ama şu an ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Umutsuzca düşlediği gelecek, gerçek olamayacak kadar güzeldi. Sağlıklı, sakin bir gelecek hayal etmek ikisinin durumu için de saçma olurdu herhalde. Böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali de azdı, olayların içinde yaşamak insanı daha fazla bunaltıyordu. Yibo'yu yanında çok istiyordu keşke başka bir seçeneği olsaydı diye düşünüyordu.

Valizleriyle beraber evden çıktı ve kapıyı kapattığında bahçedeki Seungyoun'u gördü. O da kendisine karşı mesafeliydi, davranışlarından ve konuşmasından bunu anlıyordu. Arabasını onlara bırakacaktı ve bu sebeple geldiğini biliyordu ama onu yolcu etmeye gelen birinin olması, tek hissettirmiyordu. Kapıyı kilitleyip yanına ilerledi. Yedek anahtarı cebinden çıkartıp uzattı.

"Evin anahtarı, Yibo'ya ver. Geleceğini düşünmüyorum ama yine de onda kalmalı." dedi.

"Gitmesen daha iyi olmaz mıydı?" dedi Seungyoun, sesindeki üzüntüyü ve siniri göstermekten kaçınmadı.

Anahtarı alıp cebine koydu. Zhan, sorusuna cevap vermedi çünkü artık bir şey demek istemiyordu.

"O nasıl?" dediğinde Seungyoun kimden bahsettiğini anladı.

"Şirkete gidiyor, geliyor ve odasından çıkmıyor." diye cevap verip bahçeden çıkmak için yürüdü.

O da diğerleri gibi ayrıntı vermiyordu. Bu sinirini bozsa da üzülmüştü de.

"3 gündür mesajlarıma cevap vermiyor. Havaalanına gelir mi sence?" dedi arkasından yürürken.

"Sanmıyorum." dedi ve valizleri alıp bahçeden çıktı.

Zhan, son kez arkasını dönüp bahçeye ve eve baktı. 5 Aydır buradaydı ve bu kısa zamanda hayatına bir sürü şey sığdırmıştı. En önemlisiyse Yibo vardı. Hâlâ olacaktı ama bazı şeylerin bitiyor oluşundan çok korkuyordu. Bazı şeyler eksiliyordu hayatından. İç çekti ve o da bahçeden çıkıp arabasına bindi. Sessizce yolu izlerken içten içe yandı. Yibo'nun havaalanına gelip onu alıp götürmesini umdu sessizce. Başka bir ihtimalle de onunla beraber uçağa bindiğini hayal etti.

秘密书 | Secret BookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin