18. Episode

142 10 3
                                    

Yibo uyandıktan birkaç saat sonra ve Mark, Gongjun'u havaalanına bırakmadan önce, Yibo'yu kontrol edip yapması gerekenleri söylemiş, ilaçlarını yazmıştı. Zhan, Yibo ve arkadaşlarını odada yalnız bırakıp mutfağa kahve almaya geçti. Konuşacaklarını söylemişti, büyük ihtimalle ona anlattığı şeyleri anlatacaktı. En azından o öyle düşünüyordu.

Sungjoo diye biri de sabah eve dalmıştı. Yibo için gelmişti ve ikisinin yakın olduğunu 50 metre öteden herkes fark edebilirdi. Araları çok iyiydi ama dediklerine göre Sungjoo, havaalanında güzel bir işe sahip olduğu için bu tür şeylerle fazla ilgilenemiyormuş. Eskiden de çeteye katılma sebebi Yixuan'ın Yibo'yu sevip değer vermesi ve o zamanlar işsiz olmasıymış. Yixuan ile Sungjoo çocukluktan beri arkadaşlarmış bu yüzden birbirlerini çok severlermiş ve neredeyse her şeyi beraber yaparlarmış. Şu an öyle olmaması biraz üzüyor gibi onları. Sonra da Sungjoo iş bulana ve çalışana kadar arkadaşlarına yardım etmiş çeteyle ilgili işlerde. Yibo da hiçbir şey de ismini kullanmamış, Sungjoo bu konuda şanslı olduklarını düşünüyor çünkü bir gün gerçekten isminin bir kağıtta geçme şansı varmış. Neyse ki öyle olmamış ve havaalanında rahatça işe girmiş. Tabi, günlükte yazıyordu bunlar ve Zhan bunları geçen gün okuduğu için şanslı saydı kendini. Sadece bilmiyormuş gibi davranıyordu. Tanımadıkları birine ne kadar doğru söylüyorlar, test etmiş oluyordu.

Yibo ile biraz ilgilendikten sonra işe gitmişti. Akşam döneceğini söylemişti ama belli olmazdı. Kahve için hazırladığı suyu dökerken kokusunu içine çekti. Sıcak suyu yerine bırakıp bardaktan küçük bir yudum aldı. Mutfaktan çıktı ve çetedeki bazı üyelerle salonda oturdu. Kimsenin ismini bilmediği için de iletişime geçemiyordu. Yaklaşık 15 dakika içinde Seungyoun, Wenhan ve Yixuan odadan çıkmıştı. Bu süre içinde birkaç kişi daha eve gelmişti. Üçünün çıktığını gören diğer üyeler, komutanları gelmiş gibi ayağa dikilmişlerdi. Zhan onlara bakış attı ama kalkmadı. Üçünün yüzünde de ciddi bir ifade vardı.

"1 saat için de göreve çıkıyoruz. Xukun'u enseleyeceğiz ve Yibo'nun kılıcını alacağız. Toplayabildiğiniz kadar silah toplayın, kendinizi korumak için elinizden geleni yapın. Kimsenin ölmesini istemiyoruz ve ne kadar kalabalık olursak o kadar iyi olur. Onların ne kadar kalabalık olacağı belli değil." dedi Wenhan.

Konuşması iyiydi, istese daha güzel yerlerde konuşma yapabilirdi. Odadaki herkes onu onaylarken, hepsi bir tarafa dağıldı. Xukun'u indirmek derken, öldürmekten mi bahsediyorlardı? Gerçekten öldürecekler miydi? Herhangi bir engelleme isteği içinde yoktu açıkçası ama geçerli nedenlerini merak ediyordu. Odada neredeyse kimse kalmamıştı.

"Xukun'u öldürecek misiniz?" dediğinde, Wenhan gözlerinin içine net bir şekilde bakarken yanıt verdi.

"Evet, Yibo'ya bunu yapmayacaktı."

"Aslında o kendisi yapmak istedi ama bu halde onu yapamaz. Daha fazla da beklemek istemiyoruz. Hemen harekete geçmeliyiz." dedi Seungyoun.

Zhan, cevap veremeyince arkasına bakmadan gitti. Yixuan da Zhan'ın yanından geçerken sol omzuna dokunup gitti. Birkaç saniye daha bekleyip Yibo'nun kapısını çaldı. Beş saniye kadar bekledikten sonra kapıyı açıp içeri girdi ve arkasından kapattı. Sırt üstü yatıyordu hâlâ, kafasını kapıdaki kişiye doğru çevirmişti. Gözleriyle yanına kadar gidişimi izledi. Bir şey sormadı, ben de ona bir şey sormadım. Yatağın yanındaki sandalyeyi ona biraz daha yaklaştıracakken elini kaldırıp durdurdu.

"Yanıma gel, sandalyeyi bırak."

Bir şey diyemedim. Gözlerine baktım sadece. Ne demeye, ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. Sonra da dediğini yaptım. Sandalyeyi geriye çektim. O sırada yatakta biraz yana kaydı. Yanına oturdum önce, sonra sol kolumdan tutup yatmam için beni teşvik etti. Bir şey demeden bu yaptığına da uyum sağladım. Sırtımı dönerek uzandığım için diğer tarafıma dönüp yüzünü görecek şekilde yerleştim. Yatak çok küçük değildi, böylece ikisi de rahatça sığıyordu. Onu sıkıştırmamaya da dikkat ediyordum.

秘密书 | Secret BookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin