44.BÖLÜM

762 68 9
                                    


Yüreği bir kırlangıca ev sahipliği yapar gibiydi. Çağla'nın gözünden dökülecek tek bir damla yaşın akıp gitmesine tahammülü yoktu artık. Gözünden akıp gidecek hüzün damlalarına müsaade etmesi yüreğine ziyandı. Söz konusu Çağla ise makul olmak, sağduyulu davranmak Rüzgâr için mümkün değildi. Sıcacık tebessüm çiçekleri açsın istiyordu yüzünde, çehresinin her bir zerresini aydınlatmasını diliyordu ışık huzmelerinin. Doyumsuz mutluluklara yelken açsın, yaşadığı tüm acıları bir bir silinerek unutturmak istiyordu. Türker'in yaptığı ya da yapma ihtimali olan hiçbir şeyin onu tedirgin etmesine, endişeye düşürmesine izin vermek istemiyordu.

Çağla gelin odasında onun için hazırlanırken kendisi odasının içinde bir ileri bir geri hareket ediyordu. Zihnine dolup taşan ihtimaller zincirlerini yok etmek için büyük çaba sarf ediyordu. Cebinden çıkardığı telefondan tekrar Civan'ı aradı. Telefon sürekli meşgule düşürülüyordu bu da adamın gergin sinirlerini daha fazla artmasına sebep oluyordu. Bütün dünyanın ıstırabını omuzlarına yüklemişler gibi acı içindeydi surat ifadesi. Türker'in yaptığı saçma sapan şeylere bir anlam yüklemek istemiyordu. Hayatının en özel ve güzel gününü kuzeninin istediği şekilde ne kendisine ne de sevdiği kıza zehir etmesine izin vermeyecekti. Bugün unutulmaz olacak ve bunun için elinden ne geliyorsa onu yapacaktı.

Rüzgâr pencerenin kenarına giderek dışarıyı seyretmeye başladı. Herkes onların düğünü için heyecan içinde oradan oraya koşuşturuyordu. Gözleri bir an Ferhat ve Sıla üzerinde gezindi. Ilgaz ile birlikte oturmuşlar sohbet ediyorlardı. Ferhat geçmişte yaptığı hatanın bedelini vicdanının boynuna dolanan urganı sayesinde acı çekmiş ve hala Çağla'nın yüzüne baktığı an gözlerinde bu acıyı hissettiriyordu. Pişmanlığın ateşini son nefesini verene kadar içinde alev alev hissedecekti. Ilgaz, canının kardeşi, Çağla'ya hayata tutunmak için sebep veren, onun ayakta sapasağlam güçlü durmasını sağlayan koca yürekli minik adam. Pedagog eşliğinde her yeni günde güzel bir gelişme kaydediyorlardı. Evliliklerinin ardından gerekli işlemler tamamlanacak, Ilgaz ablası ve kendisiyle ait olduğu yerde mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşayacaktı. Rüzgâr bir an önce o güzel günlerin gelmesi için can atıyordu. Derin düşüncelere ve gelecek planlarına dalmışken kapı açıldı ve içeriye Civan girdi. Rüzgâr elleri ceplerinde adama kaşları çatık bir halde baktı.

"Kaç saattir seni arıyorum Civan, neden sürekli meşgule atıp duruyorsun. Delirdim burada." Diyerek öfkeli sesiyle uyarıcı bakışlarını attı. Civan karşısında kızgın arkadaşının gerginliğine gözlerini gezdirdi. Şimdi söyleyecekleri Rüzgâr'a nasıl anlatacağını bilmiyordu. Konuşacak söz bulamıyordu. Sıkıntı ile iç çekti ve elleriyle yüzünü ovaladı. Sessizliğini bozmak zoruna gidiyordu.

"Kötü bir şey mi var Civan? Ne oldu konuşsana ?" Sert çehresi giderek daha da karardı. Çenesi öfkeden seğirmeye başladı. Sabır diler gibiydi bakışları. Gözlerini kaçırmış, bakışlarını çekmekte güçlük yaşamıştı. Sabrını zorlamak değildi niyeti ama tedirginliği de bedenine sirayet etmişti.

"Bak Rüzgâr, öncelikle biraz sakin olmanı istiyorum."

"Bana duymaktan hiç de hoşlanmayacağım bir haber getirdin öyle değil mi?"

"Rüzgâr!"

"Sırf bu yüzden de telefonumu mu açmadın. Gelip kendin izah etmek istedin durumu."

"Aslında iyi mi kötü mü sen karar ver? Türker..." dedi sesi can sıkıcı derecedeydi.

"Ne olmuş o şerefsize."

"İntihar etmiş." Dedi tek solukta. Rüzgâr bir anda nefesinin kesildiğini hissetti.

"Ne saçmalıyorsun sen Civan? Ne intiharı? O böyle bir şey yapmaz. Yine numaradır, yalandır. Daha önce de yaptı aynısını hatırlamıyor musun?" dedi gerçeği inkâr edercesine.

Geriye Dönüş* TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin