22.Bölüm

2.6K 217 13
                                    

Gücü tükenir ya bazen insanın, her şeyin üst üste geldiği, günün geceye, aydınlığın karanlığa boyandığı o vakitlerde insan kendisini çaresiz, kimsesiz, biçare hisseder ya... Çağla'da her geçen gün biraz daha kırılıp dökülüyor, içerleyerek eksiliyordu. İntikam diye çıktığı bu yolda, uğruna nice şeyler feda etmişken, mazi giderek onu tüketiyor ve daha fazla canını yakıyordu.

Yüzleşmek, gerçeklerin ardı arkası kesilmeden bir bir ortaya çıkması, birilerinin daha acılarına dokunması ruhunu nefessiz bırakıyordu. O günü düşünüyordu Çağla, isminin yazılı olduğu mezar taşı ile yüz yüze geldiği son günü...O günden bugüne neler değiştiğini zihninde canlandırmaya çalışıyordu. Vazgeçişlerini, pes edişlerini, acizliğini ve ardından adım adım güçlenmesini. Dünden bugüne ne kadar çok şey değişmişti. Aslında onun değişimi bir mezar taşında kendi adını görmesi ile tam da o gün başlamıştı. İnsanın kaderi kendi ölümüne şahitlik yapan toprağın başında sil baştan yazılabilirmiş, yaşadıkları ona bunu da öğretmişti. Neler hayal ederken nasıl bir muhasebe içinde bulmuştu kendisini? O mezarın üzerindeki toprağın her Allah'ın gününde azar azar yok olmasını beklerken, o güneşin doğduğu her sabaha kendisini daha güçsüz ve zayıf hissederek uyanıyordu. İntikam yolları ayağına karı çalı misali dolanırken, sırtında taşıdığı yükler giderek artıyor ve her adımda insanlığının canını yakar olmuştu.

Yaşayamadığı yıllar... Elinden acımasızca çekilip alınan yaşanabilecek unutulmaz güzel anılar her şeye hayatına, geleceğine geç kalmıştı. Şimdi tüm bu uğraş ve çabası geriye getiremeyeceği yıllar için miydi? Yıllardır içindeki ölüm ateşini nefret, kin ve öfke ile körüklemişti. Kaybettiklerinin acısını geçen zaman katlayarak arttırmış, mezar taşının başında kendi kendisine söz vererek yeminler etmesine sebep olmuştu. "Buna sebep olanlara sebep olacağım." Diyerek son defa orada kalbi ağıt yakmıştı.

Aklından geçenler zihnini allak bullak etmişken gözlerinden akmaya hazırlanan yaşları derin nefesler alarak def etmeye çalışıyordu. Ağlamak istemiyordu. Gözyaşı dökmeyi artık kendine hak görmüyordu. Gözyaşının acizliğine kendisine teslim etmeyecekti. Elleriyle yüzünü huzursuzca sıvazladı. Gazap dolu karanlığa sakinleşmek adına derin soluklar bıraktı.

"Unutma, hatırla, vazgeçme, pes etme..." diyerek kendine gelmeye çalışıyordu.

Yıllardır dindiremediği öfkesi yine ruhunu alazlamaya devam ediyordu. Yıkmayı başaramamıştı kinden ördüğü duvarları. Ölümün kıyısından dönmek ruhunu tekrar yaşatmayı başaramamıştı. Gel gitler içinde olan yüreği neyin doğru neyin yanlış olduğunu çözümleyecek güce sahip değildi.

Gecenin zifiri karanlığında, pencerenin yanı başında sırtına duvara yaslamış bir halde dizlerini karnına çekerek başını bacaklarına doladığı kollarının üzerine yerleştirmiş bir halde bugün yaşadıklarını hazmetmeye çalışıyordu. Türker, Enis, Ferhat, Sıla Fulya, Civan derken çok fazla yıpranmış, düşünmemesi gereken karanlık girdaplarda kendisini kaybolmuş buldu. Sakinleşmeli, sağduyulu davranmalı, amacından, yolundan sapmamalıydı. Sürekli "Unutma, hatırla..." diye sayıklar gibi kelimeleri tekrar ediyordu. Odasının kapısı tıklatıldığında kaşlarını huzursuzca kıpırdatarak bakışlarını kapıya yönlendirdi. Ses çıkarmadı. Kimsenin odasına gelmesini onun bu haline şahit olmasını istemiyordu. Rüzgâr genç kızın uyanık olduğunu hissediyordu.

"Girebilir miyim?" dese de cevap dahi beklemeden çoktan içeriye girmişti. Çağla onun odaya adım atmasıyla yüreğinde dolup taşan huzuru tüm benliği ile duyumsadı. Başını geriye doğru atarak kafasını duvara yasladı. Rüzgâr elinde tuttuğu tepsi üzerinde bulunan kupa bardakları gösterdi. Tepsi içindeki bardakları gören Çağla'nın yüzünde sıcacık bir tebessüm oluştu.

Geriye Dönüş* TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin