21.BÖLÜM

3.4K 240 20
                                    


Fulya, gözleri yaşlı bir halde Çağla'yı can yangınıyla izliyordu. Duyduklarını içine aldıramıyor, yüreğinde hissettiği ağırlığı taşımakta giderek güçlük çekiyordu. Ortama kalpleri donduran zemheri soğuğu ev sahipliği yaparken Çağla başını ellerinin arasına almış yaşadıklarının birileri tarafından daha öğrenilmesine isteksiz bir halde alazlanmış ruhuyla şahitlik ediyordu. Onların duymaya tahammül edemediği her şeyi bir bir yaşamıştı. Bu konuda söz sahibi olmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini biliyordu. Ateş düştüğü yeri yakıyordu. Ve Çağla yanmak nedir iliklerine kadar duyumsayan yegâne kişiydi.

Fulya daha fazla dayanamayıp ayağa kalktı ve genç kızın yanı başına usulca oturdu. Onu kırmaktan, üzmekten, incitmekten delicesine korkuyordu. Daha yeni tanıştığı biriydi ve ona nasıl yaklaşacağı konusunda tereddüt yaşıyordu. Dudakları titriyor konuşmakta güçlük çekiyordu. Çekingen bir dokunuşla başını sıkıca tutarak ellerini avuçları arasına alan kız Çağla'nın bu sayede kendisine bakmasını sağladı.

"Ben, bu duyduklarım..." dedi nefesi boğazının yangınını körüklerken gücü kelimeleri bir araya getirmeye yetmiyordu. Öğrendikleri bildiği her şeyin yok olmasına sebep oluyordu. Duygularını bertaraf edip bir türlü sağduyulu olmayı başaramıyordu. Şu an mesleği ve insanlığı arasında sıkışıp kalmışken vicdanı alevlenerek ruhunu sarıp sarmalıyordu. Bu ıstıraba dayanmak mümkün değildi.

Çağla kızın yarım kalan cümlesinin ardından ne geleceğini tahmin edemiyordu. Sonuçta diğerlerinin arkadaşlarıydılar. Kimin tarafında yer alacaklarını bilmiyordu. Ne söylemesi gerektiğine karar veremiyordu. Olayların çok dışında olan bu çifti her ne kadar uzak tutmak isteseler de Civan'ın elinde belgelerle çıkıp gelmesi Rüzgar'a zoraki bir açıklama yapmasına sebep olmuştu. Şimdi ise herkes allak bullak olmuş bir ruh halindeyken onlara geçmişin yankılarını nasıl aksettireceğini bilmiyordu.

Rüzgâr "Çağla'nın bu işte bir suçu yok." Diyerek onu korumaya çalıştı. Fulya arkadaşını duymamış gibi sadece genç kıza bakıyor bir yandan da acımasızca yanağından akıp giden yaşların istilasına uğruyordu.

"Ben ilk defa bir insan karşısında kendimi bu kadar aciz hissediyorum. Ben duymaya tahammül edemedim, peki sen tüm bunlara nasıl dayandın? Tüm bunlara nasıl katlandın, nasıl direndin?"

"Eğer ki Allah korkum, ilahi adaletin tecelli edeceğine olan inancım olmasa tüm bunlara katlanacak gücü kendimde bulamazdım."

"Peki tüm bunları atlatabilmek zor olmadı mı? Nasıl başardın?"

"Kolay olmadı. Başlarda ben de her insan gibi çöktüm, acizdim, inkâr ettim. Kötü bir kâbusun içindeymişim gibi hissettim. Büyük bir isyan içinde buldum kendimi çünkü her şeyimi kaybetmiştim. Gözlerimi açtığımda yanımda sadece Rüzgâr vardı. Haftalarca bir hastane odasında nefes almak nedir işte ben o zaman öğrendim. Sabrı tattım. Ayaklandığımda ise her şeyimi yitirmenin acısıyla yüzleştim. Kaç defa kendimi bilmez bir halde o uçurumun başına gittiğimi bilmiyorum. Sayısız defa yarım kalan işi bitirmeye adım attım. Ama içimdeki o inanç buna izin vermedi. Hayatta olmamın bir sebebi vardı. Adaletin yerine gelmesi için geriye döndüm. Beni o uçurumun dibinde ölüme mahkûm edenlerin cezasını çekmesi için geri döndüm. Son nefesimi verene kadar da bunun mücadelesini vereceğim."

"Peki o mezar..." dedi cümlesinin tuhaflığının farkındaydı ama şu an yaşadığı hangi şey normaldi ki...

"Mezar, benim mezarım..." dedi basit bir şeyden bahseder gibi gülümserken ellerini kızın avuçları arasında çekti. Alnını ovuşturan kız ayağa kalkıp ellerini bedenine sararak camın yanına kadar gitti. Ardında Civan, Fulya ve Rüzgâr vardı.

Geriye Dönüş* TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin