32.BÖLÜM

1.7K 169 16
                                    


"Senin yokluğunda içime aldığım tek şey nefretti..."

Yüzü kedere mesken tutulmuş acı bir hüzün çöreklenip oturmuştu gözlerine. Bakışlarıyla mezar taşındaki ismi duygusuzca tekrar tekrar okuyordu. Çağla KAÇMAZ.

İlk defa isminden burada nefret etmişti. Adını bu boş mezarın başındaki insaniyetsiz taşta okuduğunda kaderine ilk burada haşin bir şekilde isyan etmiş, burada gözyaşı dökerek intikam yeminlerini acımasızca bir bir sıralamıştı. Yıllar sonra buraya Rüzgar ile yeni bir hayata başlayacağı zaman geleceğine dair kendine sözler vermişti. Ama olmamıştı. Çağla her şeyi mahvetmişti. Elinin tersi ile gözünden akıp giden yaşı sildi. Ardından günlerdir elinde sımsıkı tuttuğu fotoğrafa baktı. Türker ile güzel anılarından birine ait olan fotoğrafta bakışlarını gezdirdi. Ardından usulca arkasını döndürdü.

Arkasında "Öldüğüne şahitlik eden yerde olacağım. Yalnız gel." Yazıyordu. Günlerdir bu yazıyı okuyordu.

Türker'in oyununa geldiklerini en başından bu yana biliyordu. Türker ölmemişti. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama o uçurumdan kurtulmayı bir şekilde başarmıştı. Ve sadece Çağla'yı istiyordu. Tüm yaşananların ardından Çağla gizlice Fulya'nın evinden çıkmış, gece yarısı olduğunda ise kendi mezarının başında almıştı soluğu...İçinde büyük bir öfke ve hesap sorma isteği dolup taşarken daha fazla dayanamadı.

"Neredesin Türker? Çık ortaya." Diyerek iki elini yana doğru açtı. Gecenin karanlığına ve sessizliğine inat haykırmaya devam etti. "Geldim işte. Tek başınayım çık artık." Dedi. Gözleriyle etrafı süzerken kulakları tek bir ses kırıntısına dahi duyarlıydı. İçten içe yanıldım mı acaba diye düşünmeye başlamıştı ki ardından kulaklarına dolan ses doğru zaman ve da doğru yerde olduğunun kanıtı gibiydi.

"Hoş geldin Lavinia. Geleceğini biliyordum." Dedi.

Çağla duyduğu ses ile bir an irkilse de öfkeden gözlerini açıp kapadı ve dudaklarını kemirmeye başladı. Biliyordu. O yaşıyordu ve buradaydı.

"Bana sırtını dönmekten vazgeç artık Çağla. Bak geldin, buradasın, ölümüne şahitlik yapan yerde mezarının başındasın. Bana geldin. Ölüm çiçeğim olmayı değil, hayat kaynağım, yaşam çiçeğim olmayı seçtin." Dedi onun kendisine dönmesini beklerken.

Çağla duyduklarına inanamıyordu. Bir hışımla ona dönerek kaşlarını çattı. Gözleriyle ona bakarken ki tavrında aşağılama vardı.

"Hangi hayal dünyasında yaşadığını hala çözemedim Türker. Ama buradayım, senin gibi bir akrebin fıtratını bozmadığını görmek için geldim."

"Sen bana akrep mi diyorsun?"

"Neden şaşırdın? Herkes bir akrep gibi kendi kendinin sonunu hazırladığını düşünüyor. Fıtratını utandırmadı akrep yine yapmıştı akrepliğini...Oysaki akrepler bilinenin aksine kendisini öldürmek için sokmazlar. Ateş çemberine sarılmış bir akrebin kendini sokuyor gibi gözükmesi sadece bir algı yanılgısıdır. Çünkü hiçbir akrep intihar edemez sebebi ise kendi zehrine bağışıklığı olmasıdır. Sen de sadece bizleri yanıltmaya çalıştın. Aslında asla intihar etmedin niyetli bile değildin." Duydukları ile adamın suratına sinsi bir gülümseme yerleşti. Elleriyle kızı alkışlamaya başladı.

"Bravo sana, bravo. Tüm bunları günlerdir zihninde kurup ezberlemişsin. Ama bak yine akrebinden vazgeçememişsin. Ayakların seni iki cümlem buraya getirmeye yetmiş. Haksız mıyım?"

"Senin cümlen ile akrebime gelmedim. Benim aylarca cehennemi yaşamama sebep olan uçurumun sana nasıl kucak açarak kurtulmanı sağladığını öğrenmeye geldim. Onca insanı günlerdir sersefil etmenin maksadını duymak için geldim. Kafanda yarattığın hayal dünyasını görmeye geldim."

"Hala şaşırıyorsun değil mi?"

"Bunu o uçurumun tadını fena halde almış bir insana mı soruyorsun?"

"Aslında her şey Enis'ten öğrendiğim gerçeklerle başladı. Yalan yok her şeyi örendiğimde yok olmak istedim. Enis 'i ne hale getirdiğimi hatırlamıyorum, kendime geldiğimde bizim için en özel anlara şahitlik eden kulübenin yanmasına seyirci oluyordum. Nefes almak istemedim. Arabama atladım ve ölüme gitmek istedim. Bile isteye o kazayı yaptım. Sana hayatı fark etmeden zindan etmiş ömrünü elinden almıştım. Ben o gece sana inansaydım bugün yanında kuzenim değil ben olacaktım. Ve sen benim nişanlım, benim gelinim, benim karım, benim çocuklarımın annesi olacaktın. Ama olmadı her şeyi alt üst etmiştim. Yaşamak istemedim. O an en doğru olan varlığımın ortadan kalkmasıydı. Bir an sadece bir an gözlerimi kapadım ve her şey saniyeler içinde gerçekleşti. Gözümün önüne gelen tek şey sendin. O kazanın ardından kendime geldiğimde anladım ki ben seni kaybedemem. O kazadan sağ kurtuldum ve gözümün önündeki tek kişi sendin. Ve dedim ki kendi kendime bir şansımız daha var. Uçuruma sizi getirmenin bir yolunu buldum. Tabi öncesinde oradan kurtulmam için Enis'in de yardımlarıyla bir mekanizma kurdurdum. Biraz gecenin karanlığı biraz ışık oyunları derken sadece geriye ölüm oyununun son perdesi kalıyordu. Senin varlığın bana gerçekten o role hakkını vermemi sağladı. Ah Lavinia, senin için her şeyi göze aldım, hiç kimse ve hiçbir şey umurumda değil. Ver bana elini buralardan gidelim. Herkesi ardımızda bırakalım, senin ölümünün ardından beni de ölü kabul edecekler ve her şey sona erecek. BİZ olabilmemiz için ver ellerini bana gidelim buralardan. Ben her şeyi hazırladım. Tıpkı yıllar önce hayal ettiğimiz gibi. Sen ve ben. Sadece evet de..." dedi ve kıza ellerini uzattı.

Çağla duyduklarına inanamıyordu. Bu sözler ona korkudan bir adım geriye attırdı.

"Enis... Sana nasıl yardım edebilir? O, o hastanedeydi." dedi.

"Enis benim sözümden dışarıya çıkamaz Çağla, hele ki bunca şeye sebep olduktan sonra... Sana olan aşkımı biliyor ve söz konusu sen isen yapabileceklerimin boyutunu da gördükten sonra ne dersem sorgusuz sualsiz yerine getirir."

"Midemi bulandırıyorsunuz."

"Çağla, anla artık bizim birlikte olmaktan başka çaremiz yok. Görmüyor musun? Sevgimiz onca şeye rağmen hala bizi yan yana tutmaya devam ediyor."

"Sen gerçekten buna mı inanıyorsun?"

"Hala buradasın, sırf benim için Rüzgar'ı bırakıp buraya benim yanıma geldin. Kabul et artık benden intikam almak için değil sevginin büyüklüğünü inkâr etmek için tüm bu çaban. Sen hala beni seviyorsun. Bunun aksine inanmamı bekleme sakın."

"O küçük beyninde ne kurguladığın ya da neye inandığın umurumda bile değil. Evet buraya geldim ama her şeye bir son vermek için. Bu gece herkesin hayatından çıkıp gideceğim. Çünkü ben senin aksine sevdiklerimin üzülmesini istemiyorum. Özellikle de sevdiğim adamın benim yüzümden hayatının mahvolmasına seyirci kalmayacağım. Sen neye inanırsan inan ben Rüzgar'ı seviyorum." Dedi son cümlenin her bir kelimesinin üzerine bastırarak konuşmuştu. Duydukları karşısında öfkeden deliye dönen Türker bir hışımla kızın üzerine yürüdü ve kollarından sıkıca tutarak sarsmaya başladı.

"Hayır sen beni seviyorsun, yalan söylüyorsun, onu sevmiyorsun, sırf canımı acıtmak için bu cümleleri sarf ediyorsun." Tekrar tekrar bu cümleleri söylüyor bir yandan da kızı sarsamaya devam ediyordu.

Çağla öyle hazırlıksız yakalanmıştı ki neye uğradığını şaşırmıştı. Kurtulmaya çalışsa da bunun kendi gücüyle olmayacağının farkındaydı. İşte o anda adam sertçe geriye doğru çekilerek suratına okkalı bir tokat indirildi. Çağla Türker'in tutuşundan bu hamle ile kurtulmuşken Türker tokatın etkisiyle kendisini yerde bulmuştu. Eli yanağında gözlerini açtığında ise karşısından gördüğü kişi tahminlerinde bile yer etmeyecek tek kişiydi. Ve belki de bu defa düğüm çözülmeye başlamıştı.

Geriye Dönüş* TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin