47.BÖLÜM

753 75 8
                                    


Geceler güzeldir, geceler anlamlıdır. Hüzün kokan aşk dokunuşludur. Hissettirmeyi, hasreti bulaştırmayı severler. Titretmeye, silkelenmeye, anımsatmaya gebedirler. Gecelerin en zifiri, en koyusunun mücadelesi bile sabahın ilk ışıkları ile sona erer. Geceler güneşe mağlup olmaktan asla kurtulamazlar. Her batışta başlayan büyük mücadele günün ilk ışıklarıyla güneşin zafer çığlıkları ile son bulur. Ama bu gece Rüzgâr için bambaşkaydı. Bu gece onun için sonsuzluktu. Sonsuza kadar gecede kalacağı, aydınlık yüzü bir daha hiç göremeyeceği ilk gecenin en büyük eşiğindeydi. Bacaklarını karnına çekmiş, dizlerine ellerini dolamış, ağacın dibinde oturmuş boş bakışlarla arama kurtarma ekibinin uçurumun dibindeki arabada bulunan Çağla ve Türker'i kurtarmaya çalışmalarını hissiz ve sessiz izliyordu.

Rüzgâr hissetmişti, Çağla artık bu dünyada değildi. Sanki yanı başında hazin sonunu sevdiği adamla yan yana oturarak olanları, başına gelenleri izliyordu. Civan arkadaşının yanına gelmiş onun bu sessizliğinden deli gibi korkmaya başlamıştı. Normal tepkiler vermiyor, yakıp yıkmıyor, etrafı dağıtmıyor, hiç kimseye saldırmıyordu. Sadece oturup bir yabancı gibi olan biteni tepkisizce seyrediyordu.

"Rüzgâr, ne olur bir şey söyle saatlerdir burada böylece hiçbir şey yapmadan oturuyorsun. Belki Çağla kurtulacak, belki onu orada sağ salim ulaşacağız. Yapma böyle artık gerçekten korkutuyorsun beni." Söylediklerine inanmasa da arkadaşını böyle bir halde görmek mahvetmişti.

"Bu söylediklerine inanmadığını ikimizde çok iyi biliyoruz Civan. Çağla gitti, artık yok, o şerefsiz onu ellerimden acımadan çekip aldı. Bak bana, o uçurumun dibinden çıkarmaya çalıştığınız kişi Çağla değil, benim. Ben onunla bu gece öldüm. Kollarımı açmakta aciz kaldığım, gerçeğin önüme toprak serptiği yollarda tam da kavuştum derken ölüm kucakladı sevdiğimi ya Civan. İçime çekmemek için kendimi zor tuttuğum kokusu şimdi ölüme yar olmaya gitti. Az sonra güneş doğacak, dün sabah Çağla ile açtığım gözlerimi bu gecenin sonunda onunla kapattım ben. Anlamıyorsun. Gün sona eriyor, ama ben gün bittiği için değil ömrüm tükendiği için yorgunum, mecalim yok Civan. Ben onun kaybıyla bittim, artık yokum."

"Rüzgâr yalvarırım kendine gel. Ilgaz'ı düşün, tam da ailesinden birine kavuşmuşken kayıp yaşama ihtimali olan o yavrucağı düşün ve kendine gel. Her şey yoluna girecek ama sen böyle davranırsan olmaz." Dese de kendisini kuyunun karanlıklarından çıkarmak istemeyen bir insana merdiven de uzatsan ayağını o merdiven basamağına dahi değdirmez. Rüzgâr'ın yaşadıkları Civan'ın kör diyaloglara ev sahipliği yapmasına sebep oluyordu.

"Anlaşılmıyorum, anlaşılmadığımı anladığım an sizin dilinizden konuşmayı bıraktım ben Civan. Ne sana ne de bir başkasına artık diyecek tek sözüm yok, cümlelerimi israf etmek istemiyorum. Konuşmak, nefes tüketmek istemiyorum, yalnız bırak beni."

Rüzgâr'ın kurduğu hiçbir cümleyi çözemiyor anlam da veremiyordu. Ama şu an uçurumun dibinde sıkışıp kalan Çağla ve Türker'e bir an önce ulaşmak zorundaydılar. Kaybedecek tek bir saniyeleri bile yoktu. Bir mucize olsun istiyordu. İhtimal çok düşük olsa da o ihtimale sıkı sıkı sarılıp arkadaşına yeni bir hayat müjdelemek istiyordu.

Rüzgâr'ın dışı ne kadar sessiz ve sakin ise içinde o denli büyük fırtınalar kopuyordu. Sessiz haykırışlarını sevdiği kadına duyuramıyor, ona ulaşamıyordu. Şimdi talip oldukları ise sadece dudaklarının arasından dökülen ıstırap dolu sessiz yas mırıltılarından ibaretti.

Rüzgâr defalarca gelmişti buraya, Çağla ile ya da onsuz. İlk gelişi onun kurtuluşu ve aşklarının başlangıcına gebe olmuştu. Şimdi ise son gelişi onu sonsuza kadar kaybedişiydi. İçi almıyor, gücü yetmiyor, dermanı fersiz kalıyordu. Ayağa kalkıp o uçurumun dibinde kana bulanan gelinliğinin içinde karısını görmeye gücü yoktu. Onun için ihtimaller, mucizeler artık sonsuza kadar yitip yok olmuştu. Çağla gitmişti. Rüzgâr kendisini suçluyordu. Onu kurtaramadığı, yetişemediği için yaşamayı kendine artık hak görmüyordu. Suçluluk duygusundan bir türlü sıyrılamıyor güçlü bir dirayet gösteremiyordu. Geçmişe dönmek düğün anında onu bir an yalnız bırakmamak için son nefesine kadar mücadele etmek istiyordu. Düğün gecelerinde onun elinden tuttuğu, ona evet dediği o ana kul köle olup o anda kalarak zamanın esiri olmak istiyordu. Ama olmuyordu. Ne zaman geriye akıyor ne de Çağla o uçurumun dibinden çıkıyordu.

Geriye Dönüş* TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin