12🥊

479 63 29
                                    

Günler su gibi akıp geçmişti Jeongin için. Daha birkaç hafta olan maçına şimdi yalnızca bir günü kalmıştı. Jeongin devamlı olarak antrenman yapmıştı. Bu maç onun için çok önemliydi. Eğer kazanırsa yarı finallere katılabilirdi. Oradan da finallere katılırdı ve çok istediği şampiyonluğu kazanmış olurdu.

Jeongin kendine geliştirmek adına babasının maç kasetlerini tekrar tekrar izleyip yeni hareketler öğreniyordu. Babası yaşıyorken hem koçu olan, hem de yakın bir arkadaşı olan Yeonjun amcası ile çalışıyordu.

Bu süre içinde Hyunjin ile aralarının açıldığını düşünüyordu. Jeongin yaklaştıkça Hyunjin kaçıyor, kendini uzak tutmaya çalışıyordu. Jeongin anlam veremiyordu kendinden uzaklaşmasına.

Yoğun strestli olduğu bir dönemde yanında olmasını istiyordu. Kendisine destek çıkmasını istiyordu. Ama Hyunjin kendince unutma yöntemlerini deneyerek ondan uzak duruyordu.

Felix, son bir haftadır olduğu gibi saat beşte çıkarak spor salonuna giden oğluna uyanmıştı. Elleriyle yüzünü sıvazlayarak yataktan kalkarak mutfağa gitti.

"Mutfak faresi gibi ne yapıyorsun burada oğluşum?"

Felix, buzdolabından birşeyler atıştıran Jeongin'e arkadan sıkıca sarılarak başını sırtına sürtmüştü. Jeongin doğrularak babasına döndü ve kendini sarmalamasına izin verdi. Felix, göğsüne başını yaslayıp beline kollarını sarmış olan oğlunun saçlarını okşamıştı.

"Çok mu yorgunmuş benim oğluşum? Kalbini mi kırmışlar miniğimin?"

Felix yumuşak sesiyle oğlunun saçlarını öpüyordu. İnce tişörtün de hissettiği ıslaklık ile kaşlarını hafifçe çatarak Jeongin'in başını kaldırmaya çalışmıştı. Fakat Jeongin kendini babasının göğsüne daha çok gömmüştü.

" İyi ki varsın baba." Jeongin başını kaldırıp gülümsemişti.

"Sen de iyi ki varsın tatlış oğluşum."

Felix, Jeongin'in gülümsediği için belli olan gamzelerinden öpmüştü. Felix için Jeongin hiçbir zaman büyümemişti. Gözünde her zaman minik, tatlı oğluydu o.

"Keşke Changbin babamda burada olsaydı. Onunla birlikte maça gitmeyi, bana tezahürat yapıp destek olmasını o kadar çok istiyorum ki..."

Felix sessizce ağlamaya başlarken oğlunu tekrar göğsüne yaslamıştı. Burnunu oğlunun başına yaslayıp derince içine çekmişti kokusunu.

"Bende istiyorum Jeongin'im, bende..." Felix, oğluna biraz daha sarıldıktan sonra ilk kendi gözlerini, ardından da oğlunun gözlerini silmişti.

"Bunları düşünmüyoruz anlaştık mı? Baban her zamanla bizimle. Fiziken olmasa bile ruhen her daim yanımızda. Ayrıca kıskanmaya başlıyorum. Benden memnun değil misin?" Felix küsmüş gibi yaparak başını başka tarafa çevirmişti.

"Aşk olsun ama tontişim. Hiç öyle şey olur mu?"

Jeongin, babasının bir yanağından tutarak öteki yanağını ısırmıştı. Felix ufak bir çığlık atarak kaçmaya çalışan oğlunun kolundan tutarak bileğini ısırmıştı.

Felix atıştırmalıklarla doymayacağını söyleyerek kahvaltı hazırlamıştı. Jeongin güzelce kahvaltısını yapıp babasına sataştıkdan sonra veda ederek evden ayrılmıştı. Aşağı kata inerken dairesinden çıkan Hyunjin'i görmesiyle ikişer ikişer inmişti merdivenleri.

"Günaydın Hyunjin."

"Sana da."

Hyunjin kim olduğunu bildiği için bakma zahmetine girmeden anahtarlığını çantasına atıp merdivenlerden inmeye başladı.

Son Maç // HyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin