Tezgahın üst kısmında bulunan açık pencereden içeri sızan güneş ışıkları, yüzünde ufak bir tebessümün oluşmasını sağlıyordu. Orta boylarda olan kabın içinde bulunan bulaşıkları yıkarken aklından geçen şarkıyla hafifçe bedenini hareket ettiriyordu.
Son tabağı da yıkayıp bulaşık suyunu lavaboya dökmüştü. Öylesine dalmıştı ki, beline sarılan kol ile çığlık atmıştı yerinde sıçrayarak.
"Sessiz sessiz gelinir mi öyle!? Korktum." Hyunjin, kendisine gülen Jeongin'in ensesine vurmuştu.
Jeongin elindeki kirli bardağı tezgaha bırakıp kahkaha atarak iki kolunu da sarmıştı eşine. Yüzünü, lotus çiçeği kokan boyuna gömerek ıslak ve kokulu bir öpücük kondurmuştu.
Hyunjin'in dudaklarında bir gülümseme oluşmuştu. Tabi bu tezgahın üzerine konmuş olan kirli bardağı görene kadar. Gözleri seyirmeye başlarken, Jeongin'in saçlarından tutup boynundan çekilmesini sağlamıştı.
"Bu ne Jeongin?" Jeongin çekilen saçlarıyla yüzünü acıdığına dair bir ifadeye bürütmüştü.
"Bardak birtanem."
"Ben tabak sanmıştım." Hyunjin sahte bir şekilde özür diliyormuşçasına konuştu.
Yüzü kızgın bir ifadeyi alırken eşinin ensesinden tutup tezgaha yaklaştırmıştı."Demedim mi ben, başka bulaşık var mı diye? Küfür mü ediyorsun sen bana!?" Jeongin kulağının dibinde bağıran Hyunjin ile yüzünü ekşitmişti.
"Yıka şimdi o bardağı! Yoksa o bardağı alıp-" Hyunjin cümlesini tamamlayamadan Jeongin eline sünger alıp hemen yıkamaya başlamıştı.
Hyunjin kollarını göğsünde birleştirip keyifli bir şekilde sırıtmıştı. Arkasından gelen burun çekişleri ve parkede yankılanan minik adım sesleriyle oraya dönmüştü.
Üç yaşına girmek üzere olan oğlu, kısa yorganı parkede sürükleyerek kızarık gözlerle kendisine doğru geliyordu. Yatarken giymiş olduğu turuncu, tilki resimleri olan pijaması dağılmış haldeydi. Büzdüğü küçük ve titreyen dudaklarıyla kollarını uzatmıştı babasına.
Shine'nın her adımında çoğalan öksürükleri, Hyunjin'in endişeyle yanına gitmesini sağlamıştı. Jeongin ellerini hızlıca kurulayıp dolaptan ilaç almıştı. Hyunjin kucağına aldığı oğlunu pencerenin önüne getirip camı daha çok aralamıştı.
Erken doğumdan dolayı solunum sıkıntısı çekiyordu. İlk aylarında hastaneden doğru düzgün çıkamıyorlardı. Normal bir bebeğin bedenine göre, daha küçük olan bedene düzenli bir şekilde kontroller yapılmıştı.
Shine yaşıtları gibi rahatça oynayıp eğlenemiyordu. Hareketli oyunlarda nefesi kesiliyor öksürük krizine giriyordu. Yoğun kokulu şeylerden uzak kalmak zorunda kalıyordu.
Hyunjin kimseye birşey demeyip belli etmese de kendini suçluyordu hâlâ. Oğlunu koruyamadığını düşünüyor, her gün vicdan azabı çekiyordu.
Jeongin, astım hastalarının kullandığı hava spreyini aşağı yukarı sallamıştı. Beyaz teni kırmızıya dönen oğlunun çenesinden nazikçe tutup aralamıştı. İlacın ucunu ağzına yerleştirerek bir fıs sıkmıştı. İçine çekince tekrar sıkmıştı.
"Ne oldu küçük Shine'm?" Hyunjin, öksürükleri dinmeye başlayan küçüğünün alnından öpmüştü.
"Kötü bir rüya gördü sanırım." Shine, Jeongin babasının sesini duyması ile ona uzatmıştı bedenini.
Jeongin geniş bir gülümsemeyle oğlunu kucağına almıştı. "Çok mu tatlıymış benim pamuk şekerim? Babası onu ham mı yapıcakmış?" Başını eğip gözlerini büyültmüştü. Kendisine komik bir şekilde alttan bakan babasıyla gülmüştü Shine. Jeongin'de surat ifadesini düzeltip onunla birlikte gülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Maç // Hyunin
AcakBabasının hayali olup da gerçekleştiremediği şampiyonluğu gerçekleştirmek isteyen boksör Jeongin. Her zaman ona destek olan 'arkadaşı' hemşire Hyunjin. Ve de ailelerinin sırlarla dolu geçmişleri. Mpreg!