-Chapter 20

307 29 53
                                    

16 Haziran 202*

(Kazuhanın anlatımıyla.)

"İyi misin? Kazuha?"

Daldığım düşüncelerden nasıl sıyrıldığımı ve yoğunlaşmış bakışlarımı kaldırdığımı hatırlayamıyorum bile. Sadece fark edebildiğim tek bir şey vardı, Kuni'nin endişeli bakışları. Gülümsemeye çalıştım. Boncuk boncuk terlediğimi biliyordum.

"İyiyim." dedim sakinliğimi korumaya çalışarak. Değildim. Bunu da belli ediyor olmalıydım. Bakışları sertleşince bunu fark edebilmiştim. Boğazımı temizledim ve yerimde doğruldum. "Sadece gece çok geç yattım." dedim dürüstçe. "Bugün erken uyusam iyi olur."

"Yalan söyleme."

"Söylemiyorum." Söylüyorum.

"Bazı şeyleri içine atmayı kesmelisin." homurdandı. Ve arkasına yaslandı. "Burada enayi değilim. Bir sorun olduğunu da anlayabilirim."

Haklıydı. Ama bilmediği çok şey vardı. Yüzüme yerleştirebildiğim en samimi gülümsememi yerleştirdim ve biraz yaklaşıp yanına sırnaştım. "Yemin ederim ben iyiyim." dedim başımı göğsüne gömerken. Bunu yapmamı seviyor olmalıydı ki öfkesi yatışmıştı bile. Kalp atışlarının ritminden anlayabiliyordum bunu. Bir süre sonra elleri saçlarımla oynarken homurdanmaya devam ediyordu.

"Yine de bir şey olursa bana anlatmanı isterim."

"Umarım bir şey olmaz." umarım. Hayır. Kötü düşünmek yoktu. Ama düşünmeden edemiyordum. Tekrar başımı kaldırdım ve yorgun gözlerimle yüzünü inceledim. "Biraz uyusam olur mu? Kalkarım belki."

"Ben de geleyim mi?"

"Gerek yok.. sadece kestireceğim."

Üstelemedi. Ben de uzatmadım. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra yerimden kalktım ve afallayarak yatak odasına ilerledim. Telefonumu çıkardım. Başım sıkıştığında ne yapıyorsam yine aynısını yapacaktım.

Vakit kaybetmeden aradığım numarayı tuşladım ve telefonu kulağıma götürdüm. Telefon üçüncü çalışında açılmıştı. Sanırım.

"Buyur aşkım?"

Gözlerimi devirdim ve yatağa oturdum. "Müsait misin?" diye sordum direkt konuya girerek. Karşı taraftan bir çeşit meyve suyu hüpürdetmesi sesi duyabilmiştim.

"Yani." dedi güvensiz bir ses tonuyla. "Bir şey falan isteyeceksen müsait değilim."

Dişlerimi sıktım. Ve derin bir nefes aldım. "Childe.." dedim yalvarma moduma geçmek üzereyken. "Bu gerçekten önemli."

"Şuan Xiao ile birlikteyim." Ne ile meşgul olduğu anlaşılmıştı. "Biliyorsun. Uzun bir aradan sonra onu yemeğe çıkmaya ikna ettim. Gerçi şuan tuvalette. Ama kalkıp yanına gelmemi isteyeceksen şuanda son seçeneğimsin."

"Ya önemli olmasa vallaha anlayacağım ama.."

Sözümü kesti. "Yarın konuşalım o zaman. Şimdi Xiao geliyor. Yarın da planlarımız var aslında ama duruma bağlı olarak değişebilir. Şimdi kapatmalıyım."

"Childe-"

Yüzüme kapandı.

Bu çocuk bi' Xiao ile bir de Scaramouche ileyken bu kadar çok değişebiliyordu. Öfkeme hakim olamıyorken telefonu yastığın üzerine attım.

Babam. Temmuzun ortaları gibi hapisten çıkacaktı. Bize öyle denmişti. Ama acil bir hücreye ihtiyaç duydukları için yarın serbest bırakacaklardı. İşte bu. Bütün günümü berbat eden tek şey buydu. Gerçi günler önce havalimanındayken beni aramıştı. Sinirlenip yüzüne kapatmıştım. Keşke dinleseydim. Belki bana daha önce haber verirdi ve en azından neticede bir planımız olurdu.

Ama Childe'yi daha fazla üstelemedim. Xiao konusunda ne kadar hassas olduğunun farkındaydım. Ayrıca bu basit bir şey değildi. Tehlikeli biriydi benim babam. Biliyordum. Bunun da farkındayken Childe'den yardım isteyemezdim.

Zaten babam son yaşananlardan sonra Childe'ye haz etmiyordu. Şimdi karşısına çıkarırsam ne olacağını ben de bilemezdim. Uzun bir süre sonra çaresizliği iliklerime kadar hissediyordum. Telefonumu fırlattığım yerden tekrar aldım. Ve balkona çıktım. Kuni'nin beni duymasını istemiyordum.

Bu sefer başka birini aradım. Bu sefer telefon epey bir çaldı. Ama eninde sonunda açıldı. Karşı taraf bir şey diyemeden söze atladım.

"Miko.." dedim sesimin ne ara bu kadar çok titrediğini fark edemezken. "Bana yardım et."

"Noldu?" Miko benim ikinci çıkış yolumdu. Childe'yi hapisten çıkarırken en çok onun yardımı dokunmuştu. O olmasaydı belki de babamı asla ikna edemeyecektik. Panik yapmazdı o her zaman her şeyi en ince şekliyle düşünürdü. Ve beni de kendi oğlu gibi gördüğüne inanıyordum. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve derin bir iç çektim.

Her şeyi anlatmaya başladım. Ne varsa ne yoksa. Nasıl bir bataklıkta olduğumu her şeyin ne ara bu kadar kötüleştiğini, Childe'nin olmadığını. Benim için bir anne gibiydi. İlk önce beni sakinleştirdi. Uzun uzun sakinleştirdi beni. Ağlamama izin verdi. Boşuna endişe ettiğimi ve her şeyin iyi olacağını söyledi.

"Beni dinle, Kazuha." Burnumu çektim. Sessizliğe gömüldüm. Onu dinlediğimi belli edermiş gibi. Karşı taraftan derin bir iç çekme duyabiliyordum. "Yarın sekizde benimle buluş. Babanı bir çeşit tekerrürden tekrar içeri atacağız. Yani bir yolunu bulmalıyız. Bunun için onu bir suç işlerken yakalamalıyız bu her şey olabilir. Gerekirse sana saldırırken, gerekirse bana saldırırken vey Kuni'ye saldırırken. Ne olacağını bilemesek bile ona zorla bir suç işlettirmeliyiz. Beni anladın mı?"

"İyi de zaten işlemeyecek mi? O Kuni'nin peşinde."

"İşlemesine izin vermeyeceğiz. Bak, Kazuha." Sesi sakin geliyordu. Ama sakin olmadığını anlayabilirdim. "Senin Kuni'yi ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Evet zamanında hatalar yaptın ancak ben sana inanıyorum. Ve senden sadece tek bir şey isteyeceğim. Onu canın pahasına koru. Bunun için ne Childe'ye ne de bir başkasına ihtiyacın var. Bir bakalım. Git ve babana yanaş. Planını öğren. Yardımcı ol ona. Güvenini kazan yani anlatabiliyor muyum."

"Sen anlatabiliyorsun." derin bir iç çektim. "Sadece.. hiç içime sinmiyor. Sanki bir yerde patlak verecekmiş gibi."

"Sen ona Kuni'nin yerini söyleme olur mu? Bizim bir depomuz var, biliyorsun. Oraya yönlendirelim onu. Orada sıkıştıralım, polisleri işe sokmamız daha kolay olur."

"Childe'ye haber vermeliyiz." Sesimin titrediğini hissediyordum. Yine de göremesem bile Miko ekranın diğer tarafında başını olumsuz yönde sallıyordu.

"Hayır, Childe'yi tanımıyor musun? O adamı öldürür. Çok ciddiyim bunu yapar. Onu işe sokmuyoruz. Kazuha, şimdi git ve sadece uyu. Kafanı yorma. Olmazsa Ei'yi bir süre Kuni'nin başına koyarız. Tamam mı?"

Kıkırdamadan edemedim. "Asıl Ei onu öldürürmüş gibi geliyor."

"Yaparsa şaşırmam." şimdi daha iyi hissediyordum. Demirliklere yaslandım ve gülümsedim. 

"Teşekkür ederim."

Bir şey demedi, sadece telefonu kapattı. Yüzüme kapanmış gibi değil de karşılıksız sevgi görüyormuş gibi hissetmiştim. Telefonu tekrar cebime koyarken yatak odasının kapısı açıldı. Kuni'nin gülümseyişi odayı doldururken içime bir rahatlık yerleşmişti. Onu canım pahasına korursam hiç bir şey olmazdı. 

Çevresinde onu korumak isteyecek o kadar çok kişi vardı ki bu içimi rahatlatmıştı. Ben de gülümsedim ve bu gece gerçekten uyuyabilmek için tekrardan odaya döndüm.


<><><><><><><><><>

İki bölüm aynı anda atıyorum çünkü hem bu bölüm kısa oldu hem de bayadır yazmıyordum

Bir Dizi Tesadüfler-2 [ScaraKazu]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin