00

730 69 34
                                    

Sahi, kaç yıl olmuştu Bang Cristopher Chan? Onları bırakıp gideli, görmeyeli kaç yıl olmuştu? Beş, altı? Evet, altı olmalıydı.

Altı yıl önce, o yetimhanenin kapısında hıçkırarak ağlayıp peşinden gitmemesi için yalvaran minik bedenler geldi gözlerinin önüne birden.

"Hyung, biz sensiz ne yaparız?" demişti Minho dolu gözleriyle. Ağlamıyordu ama Chan yemin edebilirdi ki küçüğü tek başına kaldığı ilk anda bırakacaktı göz pınarlarını, tutmayacaktı daha fazla.

"Hyung okulda sürekli kavga ediyorum diye gidiyorsun değil mi? Söz veriyorum bir daha asla kavga etmeyeceğim. Gitme lütfen."

Changbin'in bunları söylerken nasıl gözlerine baktığını hatırlıyordu Chan. Yalvarıyordu gözleriyle gitmemesi için.

"Hyung kesin Jisung'un yaramazlıklarından bıktın, değil mi? Ama merak etme. Ben bundan sonra onu hep uyaracağım. Sen yeter ki gitme."

Hyunjin bunları söylerken o kadar kendinden emindi ki..

"Asıl senin salak saçma dramalarından, her gün yurdun kapısında başka bir kızla buluşmandan bıkmış olmalı. İftira atma bana! Hyung baksana hep benimle uğraşıyor."

Chan aklına dolan görüntüyle tıpkı o zamanki gibi dolu gözleriyle burukça gülümsedi. İki küçük şimdi de birbiriyle böyle uğraşıyor muydu acaba diye düşünmeden edemedi Chan. Sahi, hala birlikteydiler dimi? Öyle olmasını umuyordu Chan.

"Hyung, sen olmadan biz olamayız ki. Lütfen bizi bırakma."

Gözlerindeki ışığı hatırlayabiliyordu yüzünde galaksi barındıran miniğinin.

Umarım.. Umarım gözlerin hala öyle güzel parlıyordur Lix.

"Hyung, gitmek zorundaysan git tabii ama.. Yine gel, olur mu? Sen bizim tek dayanağımızsın. Sana tutunup ayağa kalktık biz. Bizi sensiz bırakma."

Daha on beş yaşındayken bile olgunluğu her zeressinden belli olan miniği yine onu şaşırtmamıştı. Yaşıtlarına göre her zaman daha akıllıydı Seungmin. Belki de şimdi çok iyi yerlere gelmişti. Kim bilir, belki hayalindeki gibi doktor olmuştu.

"Ailemiz zaten bizi bıraktı. Şimdi de sen bırakıyorsun.. Seni asla affetmeyeceğim."

Kalbinden, aklından asla silinmeyen, acısı dün gibi taze olan o sözler en küçüklerine aitti. Jeongin.. Chan'ın göz bebeği.

Özür dilerim miniğim..

Bu sekiz çocuk daha çok küçüktü tanıştıklarında. Bazıları sonradan gelmiş, bazıları kendilerini bildi bileli oradaydı belki ama hepsinin ortak bir noktası vardı. O da birbirlerinden başka kimselerinin olmamasıydı.

On sekiz yaşına geldiğinde zorunlu bir şekilde yurttan ayrılmak zorunda kalmıştı Chan. Kendine bakması, okuması ve aynı zamanda çalışması gerekiyordu artık. Kendi başının çaresine bakması gerekiyordu. Bakmıştı da. Avustralya'ya amcasının yanına dönmüştü. Orada okumuş, kendini çok yüksek yerlere getirmişti. Artık kendine ait korede bir şirketi vardı mesela. Hayatında küçüklerinden başka hiçbir eksik yoktu.

Ama bilmiyordu ki o gittikten sonra, hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı. Şimdiyse bildiği tek şey, yeniden bir araya getirecekti herkesi. Hepsini tekrar bir araya toplayacak ve bir daha kimsenin ayrılmasına izin vermeyecekti. Buna yemin etti kendi kendine Chan. Bedeli ne olursa olsun bunu yapacaktı.

Ama küçükleri şimdi nerede, ne yapıyordu?







Arkadaşlar selam🥲

Çok duygusal bir ficle karşınızdayım. Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü coook merak ediyorum 🤍

❣️ Skz ile kalın❣️

HiraethHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin