"Ne demek konuşamıyor?!"
Jisung kendini tutamayıp yüksek bir sesle konuştuğunda yanında oturan Felix hızlıca omzuna vurmuştu.
"Bağırma. Uyandıracaksın çocuğu."
"Anlamalıydım.. O gün benimle hiç konuşmamasının başka ne nedeni olabilirdi ki?"
Başından beri sessizliğini koruyan Jeongin konuştuğunda hepsi ona bakmıştı. Chan, üzgün bakışları yerde olan çocuğun sırtına elini koyup okşadı ve iç çekti.
"Maalesef ki böyle. Ve fazla korkmuş. Orada çok kötü şeyler yaşamış olmalı."
Chan'ın söyledikleri hepsinin moralini bozarken Felix bakışlarını Hyunjin'e çevirdi.
"Hyunjin, ilk seni gördüğünde ne tepki verdi? Anlatsana."
Hyunjin kendisine yöneltilen soruyla sesli bir nefes bıraktı ve yüzünü ovuşturdu.
"Ben odaya girdiğimde yatağın kenarına oturmuş bekliyordu. Yanına oturup biraz konuşmaya çalıştım ama o sanki programlanmış bir robot gibi üzerini çıkarmaya başladı. Bunu yapmaya o kadar alışmış ki, sanki doğru olan bu. Ona göre başka bir şey yok. Görevi bu ve bunu yapmalı."
Sesi sana doğru sinirle yükselirken Changbin elini dizine koyup sıktı. Hyunjin bununla sakinlesip sesli bir nefes bıraktı ve yüzünü ellerinin arasına alıp ovaladı. Daha sonra devam etti.
"Ona buradan gidelim, çıkarayım seni buradan dedim. Telefondan yazarak cevap vermesini ya da bana soru sormasını söyledim. Bana kim olduğumu ve nereden tanıştığımızı sordu. Söyledim ben de. Sonra Chan hyungun ismini söylediğimde dehşete düşmüş gibiydi. Gözleri umutla parladı resmen. Seni hatırlamıyor olmasına rağmen sanki tanıyordu. Benden onu sana getirmemi istedi. Öyle de olan oldu."
Chan şaşkınlıkla küçüğüne bakarken düşündü. Seungmin kendisini biraz da olsa hatırlıyor olabilir miydi?
"Neyse. Sonuç olarak şuanda güvende ve bizimle. Ama dikkat etmeniz gereken şeyler var. Ona yaklaşırken, konuşurken çok dikkatli olun. En ufak bir hatamız bize onu kaybettirebilir."
Chan'ın ciddi sesiyle söyledilerlerini hepsi mırıltıyla onaylamıştı ki kapıdan gelen tıkırtı sesleriyle oraya döndüler.
Seungmin uyanmış, gözlerini ovalayarak odadakileri inceliyordu. Hepsi gülümseyerek onu izlerken Hyunjin kayarak yanını göstermişti.
"Gel Seungmin."
Küçük olan gerginlikle dudaklarını birbirine bastırıp yavaş adımlarla uzun olanın yanına gitti ve Changbin ile arasına, daha çok Hyunjin'in dibine oturdu.
Bu diğerlerinin gülümsemesinin büyümesine neden olmuştu.
"Biz mi uyandırdık seni?"
Changbin yanında oturan miniğine şefkatle konuşmuştu. Seungmin hemen başını iki yana sallayıp gülümsedi ve onuz silkti. Kendi kendine uyandığını anlatmaya çalışıyordu muhtemelen.
"İyi uyudun mu peki?"
Hyunjin elini küçük olanın saçlarına götürüp okşarken sormuştu. Seungmin bu sefer ona dönüp başıyla onaylamıştı hemen gülümseyerek.
Sonra bakışlarını odadakilere çevirdi. Kendisini dolu gözlerle izleyen üç beden vardı. Onları böyle görmek onu da üzerken kaşlarını kaldırıp büyüttüğü gözleriyle onlara bakmıştı.
"Ah, doğru. Henüz onlarla tanışmadın. Çocuklar, tanıtsanıza kendinizi Min'e."
Jisung heyecanla koltuktan kalkıp Seungmin'in biraz ötesinde yere oturmuştu. Daha sonra neşeli bir sesle konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiraeth
Ficção AdolescenteHiraeth : Artık dönemeyeceğiniz, ya da hiç sizin olmamış bir yere, yuvaya duyulan özlem.