05

376 63 23
                                    

Chan önüne bırakılan kahveyle gülümsedi ve bardağı alıp bir yudum içti. Eli lezzetliydi Felix'in belli ki.

"Eline sağlık Felix."

Küçüğü kocaman gülümsemeyle büyüğüne bakmıştı.

"Afiyet olsun hyung."

"Sen de iç bakalım şundan biraz."

Minho yanında yarı ayık olan çocuğa kahveden az az icirirken Felix daha fazla dayanamayarak sordu.

"Hyung, kabalık etmek istemem. Beni yanlış anlama ama.. Neden geldin?"

Chan kendisine yöneltilen soruyla derin bir nefes alıp elindeki bardağı önündeki küçük masaya bıraktı ve bakışlarını önünde birleştirdiği ellerine çevirdi.

"Merak etme Lix. Yanlış anlamadım. Bu soruyu sormakta haklısın. Bunca yıl sonra sen nerden çıktın da geldin diyorsun-"

"Hayır! Hayır hyung öyle demiyorum. Geldiğin için çok mutluyum. İyi ki geldin.."

"Aslında ben öyle düşünmüştüm ama.."

Minho'nun sessiz bir tonda mırıldandığı şeyi ikili duymuştu ama bir şey demedi.

"Felix ben sizi çok özledim ve çok pişmanım. Birçok kez geri gelip tekrar sizinle bir arada olmak istedim ama bir türlü olmadı. Hep bir engel çıktı. Amcamın ölmeden önce sürekli bana yüklediği işler, o öldükten sonra tümüyle bana kalmıştı ki kendime gün içinde ayıracak vaktim bile yoktu. Ama biliyorum.. Bu tabii ki bir bahane değil."

Chan bakışlarını yerden kaldırıp kendisine masum bir şekilde bakan küçüğünün gözleriyle birleştirdi.

"Ama yemin ederim Felix bir an bile sizi düşünmeyi bırakmadım. Her daim aklımdaydınız.. Sizin bir arada kaldığınızı, birlikte çok güzel şeyler başardığınızı hayal ederdim hep."

Bu sefer bakışlarını kaçıran Felix'ti. Hafif dolu gözlerini kucağındaki ellerine indirmişti.

"O zaman seni hayal kırıklığına uğratmış olmalıyız.."

Chan küçüğünün sesindeki mahcubiyet yüzünden içinde bir şeylerin kırıldığını hissederken yerinden kalkıp Felix'in yanına oturdu ve ellerini avuçlarının içine aldı.

"Hayır tabii ki hayal kırıklığına uğramadım. Bunun sorumlusu benim Felix. Sizin kendinizi suçlu hissetmenize gerek yok. Ben size sahip çıkmalıydım."

Felix hafifçe gülümseyip büyüğüne baktı ve heyecanlı bir sesle konuştu.

"Ama hala bir şansımız var değil mi hyung? Tekrardan bizi bir araya toplayabilirsin, değil mi?"

"Bundan şüphen olmasın. Hem bak, çoktan dördümüz bir araya geldik bile."

Chan son cümlesini söylerken diğer ikiliye bakmıştı. Jisung yavaş yavaş iyice ayılıyordu ve Minho da sessiz bir şekilde onu izliyordu.

"Iyide hyung, digerlerini bir araya getirmek daha zor olacak. Haklarında hiçbir şey bilmiyoruz."

Felix'in değindiği noktayla Jisung ve Minho'nun bakışları da Chan'a dönmüştü.

"Ben.. Bir keresinde Hyunjin'i görmüşüm. Beni tanıdı ama o, tanıncak halde değildi. Zaten sonra yanına gidemeden kaçtı. Bilirsiniz, koşuda her zaman benden daha iyiydi.."

Jisung'un söylediği şey büyüklerinin iç çekmesine neden olmuştu.

"Hem Seungmin.. Hyung Seungmin yaşıyor mu onu bile bilmiyoruz ki."

Minho'nun kaşları çatılırken bakışlarını Felix'in üzerinde gezdirdi.

"O ne demek?"

"Bizim yurttan ayrılmamıza beş ay kala Seungmin bir gece yurttan kayboldu hyung. Polise gittik ama olayın üzerinde fazla durmadılar ve yurttan kaçtığını söyleyip bizi gönderdiler. Ama hyung.. Seungmin bizi terk edip gidecek son kişi bile değildi ki."

Felix ağlamaklı bir sesle anlattığında Minho sinirle ayağa kalkmıştı.

"Sikeyim.. küçücük çocuğu bulamamak ne demek?! Bu işte o piç müdürün parmağı yoksa ben de bir şey bilmiyorum."

Minho sinirle sağa sola yürürken söyleniyordu.

"Evet, olanlardan haberim var çocuklar. Ama merak etmeyin bu işin peşini bırakmayacağım. Bir şekilde Seungmin'i de bulacağız. O yüzden sakinleş Minho."

Minho sinirli bir nefes verip koltuğa oturmuş ve büyüğüne bakmıştı.

"Peki diğerleri?"

"Changbin illegal dövüşlere katılıyormuş. Onun hakkında elimizde yeterince bilgi var. Nerede olduğu da biliniyor. Tek sıkıntı onu ikna etmek."

Küçükleri şaşkınlıkla dinliyordu Chan'ı.

"Hyunjin.. Sanırım torbacılık yapıyor. Aynı zamanda da kullanıyor. Onu da bulmamız zor olmaz çünkü genelde takıldığı ortam biliniyor."

"Peki Jeongin? En son evlat edinilmişti."

Chan derin bir nefes alıp Felix'e baktı ve hafifçe gülümsedi.

"Evet, sanırım en şanslımız oydu Lix. Öğrendiğim kadarıyla güzel bir hayat sürüyor."

Diğerleri bununla rahat bir nefes verirken Minho ellerini birbirine vurup ayağa kalkmıştı.

"Pekala.. Beklemenin bir mantığı yok o zaman. Nereden başlıyoruz hyung?"

Chan küçüğünün bu tavrıyla gülümsedi ve ayağa kalkıp elini Minho'nun omzuna koydu.

"Önce Hyunjin'i bulmalıyız. Onun bize çok ihtiyacı olduğuna eminim."

Minho onu başıyla onaylamıştı.

"Peki, gidip küçük lamamızı bulalım o halde."

Felix sevinçle ayağa kalkıp Jisungu da kolundan tutarak kaldırmış ve dörtlü bir sarılma başlatmıştı.

Şimdilik.. Şimdilik bu kadarız.












Selam kızlar

Byby kızlar ❣️

HiraethHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin