Eve dönmüş ve yemeklerimizi yiyip derse geçmiştik. Salondaki orta masanın etrafına dizilmiş yazılılara çalışmaya başlamıştık.
Okuldan çıktığımızda bana yaptıkları planı ve nasıl uyguladıklarını anlatmışlardı. Resmen koordineli bir biçimde kandırmışlardı beni. Ama bir yandan iyi de olmuştu. Kendimi bir türlü ifade edemiyordum. Korkularım vardı çünkü. Hala var korkularım ama olan oldu bir kere. Ya korkarak yaşayacağım, ya da korkularımı yeneceğim. İkisi de benim için zor olacak.
Ben bugünü kendi içimde tartarken Çınar'ın koluyla dürtmesi ile kendime geldim. Çınar önümdeki kağıdı işaret etti. Dalmış ve kağıdı karalamıştım. Yeni fark ediyordum. Kağıdı işaret edip napıyorsun diye ağzını kıpırdattığında kalemi bıraktım. Dalmışım dedim ağzımı kıpırdatarak.
"Yoruldum saat kaç?" Kerem'e döndük. "On bire geliyor."
Kerem geriye doğru yaslandı. "Daha ne kadar çalışacağız yeter bence. Uykum geldi."
Deniz de arkasındaki koltuğa yaslandı. "Bence de. Artık okuduğumu anlamıyorum."
Çınar güldü. "Normalde anlıyor musun?"
Deniz gözlerini kıstı. "Demek ki şerefsiz insan, şerefsiz insan..." Kerem devamını getirdi. "...her şeyi yapabilir."
Savaş da kanepeye yaslandı. "İngilizce zaten, ben de anlamıyorum."
Çınar arkasına yaslandığında ben de kalemimi bırakıp geriye yaslandım. Çınar'ın kolunu omzumda hissettiğimde utangaç bir tavırla hareketsiz kaldım, ta ki Çınar kafamı hafifçe kendine doğru çekene kadar... Kalbim yerinden çıkacak gibi olurken yanındakilere kaydı gözüm. Kerem ve Deniz sırıtıyor, Savaş ise telefonuyla uğraşıyordu.
Kerem duygulanmış gibi ellerini dizine vurduğunda Çınar devam etti. "Yarın Tuba Hoca yazılıda kötü yaparsak içimizden geçecek."
Deniz sırıtmayı bıraktı. "Yaparız be çalıştık o kadar. Kalkın hadi uyuyalım uykuda kalacağız sonra."
Savaş ayağa kalkarken Çınar telefonunun çalması ile Çınar masaya uzandı. Telefonundaki Yiğit yazısını gördüğümde kaşlarımı kaldırdım. Bugünkü konu için mi arıyordu acaba? Çınar sessize aldığında diğerleri kalkmış ve eşyalarını kaldırmışlardı. "Hadi iyi geceler Selinim."
Deniz'e bakıp gülümsedim. "İyi geceler."
"İyi geceler gençlik. Çabuk uyuyun çok özlemeyin beni."
Ben gülerken Çınar yüzünü buruşturdu. "Hasretinden ölürüz yoksa..."
"E tabii ki ne sandın."
Savaş Kerem'in kafasına vurduğunda gülerek yanımızdan ayrılmışlardı. Biz ikimiz kaldığımızda Çınar bana dönmüştü. Gözümle telefonu işaret ettim. "Neden açmadın?"
Çınar tekrar kanepeye doğru yaslanıp kolumdan tutarak beni kendine çektiğinde başımı göğsüne yasladım. "Yeterince konuştum bugün onunla. Fazlasına gerek yok."
Çınar parmaklarımla oynarken ben devam ettim. "Bilerek açmadın, ben burdayım diye." Güldü. "Saçmalama Selin. Konuşmak istemedim sadece. Keyfimi kaçırmasın."
O saçımı okşarken ben devam ettim. "Hadi öyle olsun." İnanmamıştım. Benden gizli bir şeyler yapacağını hissedebiliyordum. Sanırım ben de artık onun gibi, o konuşmadan anlayabiliyordum.
"Ev bakma konusunda kararlı mısın?"
"Evet. Sonsuza kadar burda kalamam değil mi?"
"Kim demiş kalamazsın diye?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK ÖĞRENCİ
Novela Juvenil"Ben, senin bu ışık saçan gülümsemene karşın fazla karanlığım deniz kızı." "Ben de gülmeyiveririm? Böylece hiç bir sorun kalmaz." "Hayır. Sen hep gül. Yoksa benim bu kötü dünyaya tutunacak başka bir dalım kalmaz. Sen hep gül." ~ Beklemek... Bir anı...