En savunmasız olduğun andır uyuduğun an. Gözlerin kapalıdır, göremezsin. Kulakların belki duyar ama ruhun duymaz yanından geçeni. Teslim olmuşsundur zihninin sahibine, rüyalarda onunla cebelleşirsin. Öylece yatarken yorulursun. İnsanın gecesi gündüzü yoktur derler ya hani. Doğrudur. İnsanın sadece uyuduğu ve uyumadığı zamanı vardır. O zamanı ikiye bölen bazen kendimiz bazen başkası olur. Nasıl uyandığımız, neye uyandığımız önemlidir. Gözlerimizi açarız ve artık o andan itibaren o zamana teslim oluruz.
"SİMAY!"
Uyanmıştım.
Daha doğrusu uyandırılmıştım.
Göz kapaklarım zorlukla birbirinden ayrılmaya çalışırken koridordan gelen sert adım sesleri ve yüksek sesle neye uğradığımı şaşırırken doğrulmaya çalıştım. Üstümdeki pikeyi sıyırdığım an Simay'ın yokluğunu farketmiştim. Kaşlarım bilinmezlikle çatılırken bir kez daha bağırış sesini duymuştum.
Sinan Bey'in sesiydi bu. Simay'a sesleniyordu.
Sesinden öfkeli olduğunu anlamam çok uzun sürmemişti. Olayları tam kavrayamamıştım ama Simay'ın evde olmadığı bir sabaha uyandığımın farkındaydım. Tam yatağımdan bacaklarımı uzatıp ayağa kalkacaktım ki kapımın sertçe açılıp duvara çarpması bir olmuştu. Şokla gelen kişiye yani Sinan Bey'e bakıyordum. Yüzü kızarmıştı, sinirdendi. Belliydi. Ama bu siniri bana mı yoksa kardeşine miydi bilmiyordum.
"Nerede Simay?"
Birkaç adım ile odanın içerisine bedeninin varlığını sığdırmıştı. Bulunduğum konum itibariyle dudaklarımı aralayamıyordum bile. Evin beyi karşıma geçmiş kardeşini soruyordu ve benim verecek bir cevabım bile yoktu. Ve öfkesi ile baş başaydım!
"Serap, susma! Sana bir soru sordum. Simay nerede?!"
Bilinçsizce başımı iki yana salladım. Allah aşkına bir şey bilmiyordum! Ne diyebilirdim?!
"Sinan Bey... Bi-bilmiyorum! İnanın bilmiyorum!"
Yatağımın tam dibinde ayaktaydım. Duyduklarından hoşnut olmayan bir yüz ifadesi ile yüzünü buruşturdu. Bu hali beni daha da zora sokarken inanması için ne yapacağımı bilmiyordum.
Ben aslında şu an ne yaşıyorum onu da bilmiyordum!
"Simay evde yok. Dün akşam geldi, iki saat bile olmadan çekti gitti yanımdan! Sonrası yok! Seninle bu odada uyumuş bir daha da kimse görmemiş! Ben kafayı yemeden adam akıllı bir şey söyle Serap yoksa kötü olacak!"
Karşımdaki adam yapısı itibariyle sinirli bir insandı. Alışmıştık. Ama bu siniri insana zarar veren cinsten olmazdı asla. Kime, neye sinirlenirse sinirlensin çoğu zaman sebebinden bile uzaklaşır kendinden çıkarırdı hıncını. Kendini kırmak bir insanı kırmaktan daha kolaydı onun için. Şimdiyse bu düşündüklerime karşın tam tersi davranan biri duruyordu karşımda.
Beni düşünmeden kırıyordu ve farkında değildi.
Gözlerim istemsizce dolunca dudaklarımı birbirine bastırdım. Ağlamam işleri daha da kötüye götürürdü.
"Yemin ederim bir şey bilmiyorum. Şimdi uyandım! Sesinize! Bilsem neden söylemeyeyim?"
Onu kendine getirmek istiyordum o yüzden ılımlı yaklaşmak adına kelimelerimi özenle seçiyor ve yumuşak bir ses tonu kullanıyordum. Birimizin sakin kalması önemliydi ve görünen oydu ki o çoktan sakinliğini yok etmişti.
Sakin olmayan insan her şeyin sebebi olabilirdi.
İki elini de sertçe boynuna atmış ve ovalamıştı. Siyah saçları alnına düşmüştü. Üstündeki kıyafetlerinden anladığım kadarıyla o da kısa bir süre önce uyanmıştı. Bu kadar kısa bir sürede ne olmuştu da kardeşinin yokluğunu farketmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİDAR
General Fiction2000'li yılların başında, Anadolu'nun bir şehrinde geçecek olan hikayemiz doğduğu gibi teyzesinin kolları arasına verilen Serap'ın ve büyüdüğü evin beyi olan Sinan'ın hikayesini ele almaktadır. ... Yaş farkı ve yetişkin içerikli unsurlar mevcuttur.