Herkese merhabalar, umarım iyisinizdir.
Oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen, keyifli okumalar dilerim. 💕
...
Beynim bir uçurumdu. Düşüncelerim ise o uçurumun kıyısında durup beni oradan itecek olan tehlikeydi. Boşluğa düşmeme az kalmıştı. Bundan kurtuluşum nasıl olurdu diye bir yol arayışına girdiğim an karşıma iki yol çıkmıştı. Ya o uçurumun kenarından o düşüncelerle savaşıp onları atarak kurtulacaktım ya da onlardan kaçacaktım. Ben belki onlardan kurtulmadım ama kaçtım. Koşarak kaçtım ve kaçtığım yerde yeni düşüncelere atıldım.
Elimde tuttuğum yirmi yıllık fotoğraf karesini tekrar tekrar zihnimde yaşatıyordum. Ben yaşamamıştım ama yaşıyor gibi hissetmek hoşuma gidiyordu. Çünkü böylelikle annem ve babamla konuşmuş oluyor, onların varlıklarını hissediyordum. Yerdeki cam kırıklarını toplamıştım giden adamın arkasından. Çerçeveye zarar gelmemiş olması için dua etsem de nafileydi... Eski bir çerçeve olmasından kaynaklı köşesi kopmuştu. Teyzemin anlattığına göre bu fotoğraf annem ve babam evlenmeden önce 1981 senesinde, evliliklerinden iki ay önce gibi kısa bir süre önce çekilmişti. Çekildikten bir hafta sonra kadar babam anneme çerçevesi ile beraber hediye etmişti. Onlardan geriye elimde sadece o çerçeve ve fotoğraf vardı ama şimdi geriye kırık bir çerçeve ve hırpalanmış fotoğraf kalmıştı. Emanetlerine sahip çıkamadığım duygusu iliklerime kadar işlerken gözümden akan yaşları yine ve yine silmiştim. Teyzem beş dakikaya kalmaz gelirdi yemek için beni çağırmaya ve o zaman varacaktı olayların farkına. Hepsi mutfakta yemek hazırlama derdine düştükleri için alt kattaki bizlerin seslerini duymamışlardı.
"Özür dilerim anne, baba... Bir tane resminiz vardı ancak ona bile sahip çıkamadım. Affedin beni... Ama yemin ederim ki hala çok güzelsiniz. Anne senin gülüşün, baba senin de o yüzündeki muradına ermiş ifade hala aynı. Tek sıkıntı... Sanki ben büyüdükçe resminiz küçülüyor. Daha fazlasını istiyorum ama nasıl elde ederim ki?"
Kendi kendime konuşuyordum. Uzun yıllardır bir camın ardından onlara dokunuyordum şimdiyse direkt temas ediyordum kağıt parçasına. Sanki bu denli daha da hissediyordum şefkatlerini, mutluluklarını.
"Can tanem hadi gel yemek hazır. Serap- Hihh!"
Teyzem kapıyı açıp halimi görmesi ile koşar adım yanıma gelmişti. İlk olarak yanı başımda duran kırık çerçeveye ve elimde tuttuğum fotoğrafa anlamadığını belirtir gibi bakışlar attı.
"Yavrum ne oldu burada?"
Endişeli sesiyle kirpiklerim altından ona bir bakış attım. Konuşma isteğim hiç yoktu. Durgunca omuzlarımı silkmek çocukça bir davranış olabilirdi ama ben şu an annemin ve babamın çocuğu olmak istiyordum zaten.
"Niye ağlıyorsun can tanem? He? Söyle şu teyzene. Çerçeveni kırdın diye ağlıyorsan sıkıntı etme yaparız, yaptırırız. Sinan Bey'im yapar hemen."
Onun adını duymamla kendime engel olamadan kaşlarımı çattım ve öfke dolu bir nefes aldım.
"Tabii yapar. Kendisi kırar da yaptırır da."
Dediklerimden bir şey anlamayan teyzeme açıklama gereği duymuştum. Anlattıklarım ile yüzü gerilip kaşları çatılırken onun da sabrının taştığını hissetmiştim.
"Uyuyordum birden odama girdi. Karıştırmaya başladı, hakkının olmadığını söyledim fakat beni dinlemeyip kendi evi olduğunu söyledi ve dolabıma kadar her şeyi karıştırdı! En sonunda ise yanlışlıkla... Teyze biliyorum izin vermemeliydim ama engel olamadım ki! Çok mahcup hissediyorum. Anne ve babamdan geriye kalan tek şeyi bile koruyamadım. Bana... Bana küsmezler değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİDAR
General Fiction2000'li yılların başında, Anadolu'nun bir şehrinde geçecek olan hikayemiz doğduğu gibi teyzesinin kolları arasına verilen Serap'ın ve büyüdüğü evin beyi olan Sinan'ın hikayesini ele almaktadır. ... Yaş farkı ve yetişkin içerikli unsurlar mevcuttur.