11. Bölüm

9.9K 425 26
                                    

Hello guys.

Herkese keyifli okumalar diler ve yıldızınızı bastıktan sonra bölümü okumaya alırım sizi. 😁

...

"Selam."

Uzandığım yerden kalkıp hemen oturur hale gelmiştim. Karanlık odada sesini duyduğum, varlığı ile arkamdaki tekli koltukta bir ayağını tek dizinin üstüne atarak oturan Sinan Bey idi. Burada olmamı yadırgamamış gibi rahatça otururken bense üstümden sıyrılan pikeyi toparlamaya çalışıyordum. İlk hangimizin burada olmamızı sorgulayacağını merak ediyordum. Odada duyulan tek ses nefeslerimizin sesiydi. Konuşmasak dahi sanki bunun sebebini biliyormuşuz gibi sessizliğe eşlik ediyorduk. Beynimizin içindeki sesler anlamlı bir iletişim kuruyorlardı. Dile getirmediklerimizi özgürce konuşuyorduk.

Sessizliğe bıçak misali bölen oydu.

"Arkadaşın nerede?"

Nefesimi bıçak misali kesen de oydu.

Ben sessizce bile anlaştığımızı savunurken o bana ilk olarak Nurhan'ı mı soruyordu? Cidden mi? Bu gereksiz merakını gidermek istemediğim için cevap vermeyerek bir diğer soruyu ben sordum.

"Siz neden buradasınız?"

Sinan Bey çoğunlukla konaktaki vakitlerini ya çalışma odasında ya da odasındaki büyük balkonda geçirirdi. Salonda olduğu zamanlar ya misafir olduğu zamanlardı ya da yemek yediği zamanlardı. Soruma ilk olarak cevap vermek yerine öylece bana bakmış yüzümü incelemişti. Öyle dikkatli bakmıştı ki elimi yüzüme dokundurmamak, ne olduğuna bakmamak için zor tutmuştum. Pikenin altında kalan ayaklarım titrediği için parmaklarımı içe kıvırmıştım anlık olarak ve hareketlenmemden dolayı bakışları o yöne kaymıştı.

"Uyku tutmadı."

Verdiği iki kelimelik cevap beni tatmin etmemişti. Sinan Bey uykusu olmadığında öyle salona gelip oturacak bir insan değildi. Bunu söylememin nedeni bu gibi vakitlerini asla boş geçirmemek istemesiydi.

"Sen niye buradasın? Bildiğim kadarıyla bir odan hatta davetlin olan bir arkadaşın var."

Tekrardan Nurhan'ı sorgulaması içimdeki bazı duyguları harekete geçirmişti. Duymaktan nefret ettiğim duyguları. Bu adam neyi amaçlıyordu? Her ağzını açtığında arkadaşımı -artık eski olan arkadaşımı- soruyordu.

"Siz niye bu kadar nerede olduğu ile alakadarsınız?"

Ortamın karanlığına ve sessizliğine inat birbirimizden asla ödün vermiyorduk. Bu soru silsilesi istediği kadar devam edebilirdi. Biz burnumuzun dikine gidecektik belli ki.

Hem çok merak ediyorsa gitsin görsün Nurhan'ı.

"Bunu nereden çıkardın?"

Alakam yok, dememişti.

Buna içerlemiş miydim, kızmış mıydım bilmiyorum ama verdiği asabiyetle cevap verdim.

"İki kere ağzınızı açtınız ve ikisinde de nerede olduğunu sordunuz arkadaşımın. Kilere kapattım gidin bakın isterseniz."

Son cümlemde ona bakmayı kesmiş ve yarısı yerde olan pikeyi kucağıma toplayarak ayağa kalktım. Sare'nin yanına gidecektim. Hem o daha uyumamış olmalıydı. Gideceğimi anlayan Sinan Bey sakin bir ses tonuyla adımı seslendi.

"Serap."

Dudakları arasından çıkan ismim her defasında bana daha anlamlı gelirdi. Devam etmesini beklerken öylece ayakta dikildim. O da ayağa kalkmaya karar vermiş ve aramızdaki mesafeyi bir adıma indirecek şekilde karşımda durmuştu. Birden ilk ana dönmüştüm. İkimiz de konuşmuyorduk. Onu izlerken o aramızdaki mesafeyi sıfırlamış ve sırtım koltuğa dayanacak şekilde döndüğünde ona uymuştum. İki elimle tuttuğum pikeyi tek eliyle benden koparmış ve az önce oturduğu tekli koltuğa deyim yerindeyse fırlatmıştı. Şaşkınlıkla ağzım aralanırken o aramızdaki olmayan mesafeyi bile hiçe sayarak bana yaklaştı ve dizlerimiz birbirine değdi. Üstüme gelmesi dizlerimi kırarak az önce kalktığım yere geri oturmamı sağlamıştı. Şimdi ona aşağıdan bakıyordum.

ASİDARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin