Merhabaaa 🥰
Şimdiden herkese keyifli okumalar dilerim. Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmediğiniz bir bölüm olur diye umut ediyorum.
...
Kapının ardında bıraktığımız dünyadan sanki öncesinde hiç var olmamış gibi soyutlanmıştık. Yüzüne hakimiyet kuran o ifade hem korkuya hem de yüreğimi soğuk sulara atmışlar gibi bir ürpertiye hapsetmişti beni. Gözbebeğindeki o haylaz parıltılar ile bakışlarım kesişince zorlukla konuşabildim.
"Ne meselesi?"
Bastırılmış gibiydi sesim.
"Gözlerin meselesi."
Dediği şeyin sebebini aklım almazken sanki gözlerimi görebilecekmişim gibi şaşı yapınca Sinan Bey gülerek yapmamamı söylemişti.
"Dur, dur. Kızım insan kendi gözünü aynasız görür mü?"
Sorusuna anlık gerçekten saçmaladığımı düşünecekken yanıldığı aklıma gelmişti. Bir keresinde gözlerimi gözlerinin yansımasından görmüştüm...
"Görür ki..."
Sahteden yüzüne meraklı bir ifade kondurup dalga geçtiğini hiç göstermekten çekinmeyerek başını yana eğip nasıl görebildiğimi sordu.
"Orası bana kalmış. Hem ben size bir soru sormuştum! Öyle gözmüş mözmüş geçiştirmeyin lütfen."
Kapının oradan çoktan uzaklaşmış ve masaya yönelmişti. Bu sefer tam karşıma geçecek şekilde oturmuştu. Masanın üzerinde birleştirdiğim ellerimde gözlerini gezdirip ufak bir gülümseme sunarken parmaklarımı kenetledim birbirine.
"Geçiştirmiyorum Serap çünkü mevzu gözlerin. Onların benimle kurduğu iletişim."
"Yaa öyle mi? Ne diyormuş o zaman onlar? Kendi gözlerim kendi dedikodumu yapıyorsa eğer onları oymaktan çekinmeyeceğim. İletirsiniz siz."
Cümlemi bitirip gözlerimi gözüne sokarcasına kocaman yapınca bıkkınca oflayıp şikayet etti.
"Yapma be kızım şöyle gözlerini! Hayır ne derdin var anlamıyorum ki?"
Hah! Mevzu gözlerin diyen adam bana derdimin onlar olduğunu söylüyordu. Gözlerimin aksine biz iletişim kuramıyorduk demek ki.
"Derdi olan sizdiniz ya Sinan Bey!"
Çıkışmamla çekinir gibi olsa da kendisini toparlamış ve omuzlarını daha ne kadar kocaman gösterebileceğini bilmediğim bir şekilde gözüme sokarcasına dikleştirmişti.
Bu adam bir haftada dağların tepesinde spor mu yapıp geldi yoksa benim uykum çok mu ağır basmaya başladı?
"Serap... Şu an burada seninle bir şeyleri belki de son kez konuşacağız. Ben bu bir haftada kendimce olanları, olabilecekleri aklımda tartıp da geldim. Ama seni temin ederim ki o düşünce silsilesinden ipini koparıp firar etmeye çalışan her fikrim senin kapına tosluyordu. Niyetim seni darlamak değil. Bilhassa senin için senden geçebileceğimi... Yani... Anlamanı umuyorum işte Serap."
Ne çok ağzımızdan çıkıyor bu 'anlamak' kelimesi değil mi? Karşımızdaki kişiye yalvarıyoruz bizi anlaması için. Öğretmen öğrencisine ders anlatır sonunda anladın mı diye sorar, usta çırağına iş buyurur sonuna ekler anladın mı diye, dil susar göz haykırır beni anla sen konuş diye. Eğer anlaşılmazsan kopsun içindeki kıyamet.
Anlıyordum ama anlamak istemiyordum.
"Ben bir şeyleri hallettiğimi düşündüm ama daha kapıyı ilk sen açıp da harelerinle çarpışınca yanıldığımı gösterdin bana. Diyorum ya mesele gözlerin diye. Susmuyor onlar konuşup duruyorlar. Sen benden onları esirgemeye çalıştıkça bana ulaşmaya çalışıyorlar. Serap aklımı karıştırıyorsun sen benim! Bana git dedin gittim geldiğimde de niye gittin der gibi bakıyorsun!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASİDAR
General Fiction2000'li yılların başında, Anadolu'nun bir şehrinde geçecek olan hikayemiz doğduğu gibi teyzesinin kolları arasına verilen Serap'ın ve büyüdüğü evin beyi olan Sinan'ın hikayesini ele almaktadır. ... Yaş farkı ve yetişkin içerikli unsurlar mevcuttur.