5

1.2K 114 24
                                    












Güneş doğmuştu.
Sabahın ilk ışıklarıyla uyanmıştı Mark. Gece erkenden uyuması bir işe yaramıştı. Kalkıp Donghyuck'a kahvaltı hazırlayacaktı.

Yattığı koltuktan kalktı ve ilk iş olarak şömineyi yaktı. Soğuk hava sanki mümkünmüş gibi daha da soğumuştu. Dışarı baktığında soğuğun sebebini anlamıştı. Karlar bel hizasına gelecek kadar birikmişti. Anlaşılan iki üç gün boyunca eve kapanacaklardı. Hazırlık yaptığı için içi rahattı.

Vakit kaybetmeden mutfağa girdi ancak gördükleriyle donakalmıştı.
Donghyuck üzerindeki önlük ile ocakta bir şeyler pişiriyordu. Masa çoktan hazırdı.
Mark derin bir nefes verdi. Donghyuck arkasını dönmüştü Mark'ın varlığını hissederek.

"Oh, günaydın."

"Neden kahvaltı hazırladın. Yatıp dinlenmen gerekiyordu." Yeni uyandığı için sesi birkaç oktav kalındı ve çatılı kaşlarıyla birlikte ciddi gözüküyordu. Donghyuck elindeki kaşığı bıraktı ve bakışlarını yere düşürdü.

"Özür dilerim, bir yararım dokunsun istemiştim."

"Özür dilemene gerek yok. İstediğini yapabilirsin bu evde. Sadece kendini yormanı istemiyorum."

Donghyuck omzunda hissettiği dokunuşla bakışlarını kaldırdı ve Mark'ın naif bakışlarıyla karşılaştı.

"Kızmadın mı yani?"

"Elbette hayır!" Demişti Mark gülerek. Donghyuck da karşılığında bir gülücük verdi ve arkasını döndü yemeği kontrol etmek için.

"Pekala, otur hadi."

Ardından ikili kahvaltı yapmaya koyuldu. Yemekleri yerken Mark söze girdi.

"Kar beklediğimden daha çok yağmış. İki üç gün kadar dışarı çıkamayacağız."

Donghyuck başını salladı.

"Ne yapmak istersin?"

"Sen ne yaparsan onu."

"Pekala. Genelde böyle günlerde tüm gün yatıp film izlerim, kitap okurum ya da ev işi yaparım."

Donghyuck başıyla onayladı. Yemeklerini çoktan bitirmişlerdi. Konuşma da bitince yerinden kalktı. Kalkarken masadan destek alıp doğrulması Mark'ın dikkatini çekmişti. Hamileliğin ne kadar zor olduğunh sadece tahmin edebilirdi.

Donghyuck masadaki boş tabakları topladı, tezgaha götürdü. Deterjanı eline alıp süngere sıkacakken Mark onu durdurmuştu.

"Bu evde istediğini yapabilirsin derken bundan bahsetmiyordum." Dedi. Karşısındaki bedeni kırmak istemediği için sesini olabildiğince sakin ve nazik tutmaya özen göstermişti.
Donghyuck daha ne olduğunu anlamadan elindeki süngeri aldı ve işe koyuldu.

"Ben ne yapacağım?"

"Oturup bekle, birazdan geleceğim."
Donghyuck başıyla onayladı ancak Mark'ın ima ettiğinin aksine salona gitmedi, mutfaktaki sandalyelerden birine oturdu. Mark ise nereye oturduğunu dert etmedi. Önemli olan yorulmamasıydı sonuçta.

İşini bitirdiğinde iki fincan kahve demledi ve masaya, Donghyuck'un yanına oturdu.

"Al bakalım."
Donghyuck itiraz etmeden elinden aldı fincanı. Sessizce Mark'ın sıcak sıvıdan yudumlamasını izledi.
Mark yanındaki bedenin kahvesinden bir yudum bile almadığını görünce kaşlarını çattı.

"Kahve sevmiyor musun?"

"Severim ama..." devam etmek yerine gülerek karnını göstermişti Hyuck.

"Oh, tanrım. Özür dilerim! Hamilelik hakkında cidden hiçbir şey bilmiyorum." Gerçekten çok utanmıştı Mark. Kendini salak gibi hissediyordu.

Glacier | MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin