20

895 96 17
                                    





"Jaemin!"

Donghyuck elinde tuttuğu boya fırçasını kaçmaya çalışan bedene fırlattığı sırada kapıdan giren Mark korkuyla yerinden sıçramıştı. Yanından koşarak kaybolan Jaemin'e ulaşamayan fırça tam da kafasını  üzerinden uçmuştu, resmen rüzgarını hissetmişti saçlarında.
Karşısındaki manzaraya şaşkın gözlerle baktı. Sadece birkaç saatliğine gitmişti ve döndüğünde gördüğü manzara... korkutucuydu?

Yerde boya kutuları vardı ve hepsinde de renk renk pastel tonları doluydu. Yere serilen örtüler boyaların parkeleri kirletmemesi için serilmiş olmalıydı ancak hiçbir işe yaramamış gibi duruyordu. Mark kaçan Jaemin'i görmemişti ama karşısında yerde oturan Donghyuck'un hali komikti. Her tarafı boya olmuştu. Özellikle pembe saçlarına karışan neredeyse aynı tondaki boya yüzüne doğru akıyordu. Gülmeden edemedi Mark. Her tarafı boya olmuş Hyuck'un sinirli ve üzgün yüzü komikti. Üzerine boya döküldü diye ağlayacaktı neredeyse!

"Tanrım." dedi kahkahalarının arasından. Sinirlenemiyordu bile artık. Son haftalara girmiş olan Hyuck'un karnı hareket etmesine izin vermiyordu ve bu durum küçük bedenini yeterince üzüyordu. Bu yüzden Mark uzun zaman önce bırakmıştı dediklerine karşı çıkmayı, ona sinirlenmeyi.

"Jaemin'in suçu! Tüm kutuyu üzerime döken o!"

Mark yerde oturan Hyuck'un önüne eğildi ve kenara atılmış bez parçasını eline almıştı. Temiz olduğuna emin olduktan sonra yüzündeki boyaları silmeye koyuldu. Bir eliyle de çenesinden tutuyordu sabit kalması için. Hyuck'un üzgün ve pişman bakışları içini kıpır kıpır ettiği için oldukça yavaş hareket ediyordu eli.

"Sorun yok Hyuck. Sen o kötü kurdu boşver şimdi."
dedi sakince. Yüzünde yatıştırıcı bir gülümseme vardı, Hyuck'a her baktığında olduğu gibi.

"Kötü kurt!" dedi Donghyuck. Bağırışını içeriden duyan Jaemin ise kahkahasını yankılatmıştı evde.

Donghyuck üzerindeki boyalardan bir an önce kurtulmak istediği için ellerini uzatmıştı küçük bir çocuk gibi. Mark anlayıp kollarından tuttuğu bedeni yavaşça kaldırmış, ayakları üzerinde dursa bile bırakmamıştı kollarını. Sıkıca tuttu ve duşa doğru adımlamasına yardım etti. Klozete oturttu ve küvetin suyunu açtı. Sonrasında odaya geri döndü kıyafet ve havlu almak için.
"Na Jaemin! Odayı temizle çabuk!" diye bağırdı salonda yatan ve keyfi yerinde bir şekilde film izleyen bedene. Gözlerini devirdiğini ve homurdandığını görse de ayaklandığı için sesini çıkartmadı ve lavaboya geri girdi.

Son haftalarda olduğu için duş alırken bile Mark'ın yardımına ihtiyaç duyuyordu Hyuck. Yaklaşık bir haftadır duşa Mark'ın yardımıyla giriyordu yani. Bu yüzden tişörtünün uçlarından tutulması ve kaldırılmasına sesini çıkartmadı, koca karnının ortaya çıkmasına izin verdi. Mark'ın her seferinde dalıp gittiği, yüzüne istemsiz bir gülücük kondurtan bebekler...

Elini her zaman olduğu gibi karnına koydu ve dizleri üzerine çökerek göz hizasına geldi karnı ile. Baş parmağıyla okşadı buğday tenini, fısıldadı kelimelerini.

"Bıcı bıcı vakti geldi minikler. Babayı yormak yok, tamam mı?"

Donghyuck kıkırdamaya başlamıştı ancak yarıda kesildi sesi. Mark ne olduğunu anlamak için bakışlarını kaldırdığında Hyuck'un acıyla buruşmuş surat ifadesini gördü, kokrmadan edemedi. Karnı üzerindeki ellerinin altında tekmeler uçuşuyordu ancak öylesine endişelenmişti ki bir anda minik tekmeleri bile hissedememişti.

Donghyuck surat ifadesini düz tutmaya çalıştı, aynı anda karnının üzerindeki ellerin üzerine bıraktı ellerini.

"İki gündür çok hareketliler ve tekmeleri artık acıtmaya başladı."

Glacier | MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin