24

730 81 26
                                    




Mark alarmının sesine uyanmış, hızla üç biberon sütü hazırlayıp bebeklerin odasına girmişti. Evi gelmeden önce düzenlemek için birilerini tutması gerçekten işe yaramıştı. Sanki yıllardır burada yaşıyormuş gibi hissediyordu. Güzeldi. Bebeklerin odasına girdiğinde ise evin en sevdiği bölümünün burası olacağını anlamıştı.
İçeri girip kapıyı ardından kapattığında ise köşedeki koltukta oturan Donghyuck'u gördü.

"Ayçiçeğim?"

Duyduğu takma isim ile gülerek kafasını kaldırmıştı Hyuck. Kucağındaki bebeği sallamaya devam ediyordu bir yandan.

"Markie." dedi güler yüzüyle. Dünyalara bedeldi bir gülücüğü. Mark kalbinin teklediğini hissetti.

"Yatağından kalkmaman gerekiyor. Neden buradasın?"

"Minhyung ağlıyordu." dedi ve kucağındaki bebeğin yanağını sevdi parmaklarıyla. Uyumak üzereymiş gibi duruyordu Minhyung. Koyu mavi gözleri kapanmak üzereydi.

"Yorgunsan gidip yatabilirsin."

"Hayır, sana yardım etmek istiyorum."

Mark gülümsedi ve küçük sehpanın üzerine dizdi kucağında taşıdığı biberonları. Beşiklere ilerleyip Minhyuck'u kucağına aldı yavaşça. Küçük mavi gözlerinin açılmasını bekledi bir süre. Sonunda göz göze geldi bebekle. Yüzündeki gülücük bir an olsun silinmedi.

"Günaydın minhyuckie."

Donghyuck'un yanına oturdu. Biberonlardan birini ona birini de kendine aldı ve alfaların karınlarını doyurmaya başladılar. Minhyung sakin sakin biberonu bitirirken Minhyuck Mark'a zor anlar yaşatıyordu. Ancak en sonunda iki bebek de sütlerini bitirmiş, pışpışlanmış ve tekrardan uykuya dalmışlardı.

Mark önce kucağındaki alfayı beşiğine yatırmış, ardından da Donghyuck'daki miniği kucağına alıp beşiğe yerleştirmişti. Donghyuck'un ayağa kalkmasını istemiyordu.

İki alfayla işleri bitmişti. Mark da sıradaki bebeği almak üzere beşiğe ilerlemişti. Gözleri açıktı omeganın. Mark'ın yüzüne bakmıştı yanına geldiği gibi. Sanki büyüyüp de küçülmüş gibi bakıyordu. Mark güzelliği karşısında titremeden edememişti.

Eğildi ve omegayı aldı kucağına. Hızla Donghyuck'un yanına oturdu, kucağına almasını sağladı.

"Tanrım, çok güzelsin." demişti Hyuck. Gözleri dolu doluydu. Anlaşılan o da bebeklerden birinin kendine benzemesini istemişti uzun süre. Ve şimdi kendisinin bir kopyasını kucağında tutuyordu.

"Minhyung ve Minhyuck'u da çok seviyorum. İnan onları hiçbir şeye değişmem Mark. Ama bu-" konuşamamıştı. Ağzına biberonu dayadığı bebeği izlemeye dalmıştı. Aynı zamanda başını da kollarını açan Mark'ın göğsüne bıraktı. Etrafına sarılan kolları hissetti. Huzurluydu.

"Çok güzel, değil mi? Sana benziyor. Saçları, gözleri, minik burnu..."

Konuşurken bir yandan da bebeğin yanaklarını okşuyordu Mark. Huzurluydu.

"İsim düşündün mü?"

"Onu görünce aklıma gelir diye düşünmüştüm ama fark ettim de, tüm güzel isimleri hak ediyor bebeğim. Sadece birini seçemeyeceğim sanırım."

Mark başıyla onayladı ve dudağını ısırdı heyecanla. Aklında olan ismin Donghyuck'un beğeneceğinden emin değildi.

"Senin aklına gelen bir şey var mı?"

"Bebeğine benim isim koymam doğru-"

"Mark. Onlar sadece benim değil, senin de çocukların. Onların babası sensin, anlaşıldı mı?"

Mark minik bir kahkaha attı. Üzerindeki tğm endişe ve stres uçup gitmişti Hyuck'un dedikleriyle.

"Haechan."
dedi sessizce. Neredeyse fısıldayarak.

"Minik omegamız Haechan."

Donghyuck'un yüzündeki gülücük görmeye değerdi.

"Ayçiçeğim ve minik güneşimiz."

Yaşları bir bir döküldü Donghyuck'un. Başını omzuna sakladı Mark'ın. Derin derin soludu kokusunu.

"Seni seviyorum Mark. Hem de çok."

"Ben de seni Hyuck."

Minik omegalarını aralarında, sıkıca sarıldılar birbirlerine.
Mark kendine söz verdi, asla bırakmayacaktı ailesini.

Aile.

Mark gözyaşlarına boğuldu.

Artık bir ailesi vardı.




...
fin
Umarım beğenmişsinizdir.

Glacier | MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin