İkili eczaneye gidip Donghyuck'un dikişlerini aldırmışlardı. Gerekli ilaçları da alıp marketten eksikleri de gidermiş, sonrasında eve dönmüşlerdi.
"Daha iyi hissediyor musun?"Donghyuck gözlerini devirdi duyduklarına.
"Daha ilacı içeli bir dakika oldu Mark."
Mark Donghyuck'un yorulmasını istemediği için hemen eve dönme konusunda ısrar etmişti. Şimdi de Donghyuck'un biraz daha gezme isteğini geri çevirdiği için trip yiyordu. İlk defa bu asi yanını gördüğü için biraz şaşkındı, cevap vermiyordu. Hyuck'un istediği gibi davranmasına izin veriyordu.
Sessiz adımlarla salonu terk etti ve biraz yalnız kalmak için mutfağa girdi. Kendisine bir fincan kahve hazırladıktan sonra ise verandasına çıktı. Donghyuck ile bilerek göz teması kurmamıştı, laf yemek istemiyordu artık. Döndüklerinden beri her hareketi pembelinin gözüne batıyordu çünkü.
Derin bir nefes verip bedenini sandalyelerden birine attı. Soğuk havayı umursamamaya ve kahvesinin sıcaklığıyla ısınmaya çalışsa da pek başarılı olamadı. Yine de içeri girip Hyuck ile yüzleşmek istemediği için biraz daha dışarıda kalmayı tercih etti. Yavaş yavaş kahvesini yudumladı.
Düşünmek için mükemmel bir andı.
Dün yaşananları her ne kadar beyninin bir köşesine atmış ve olmamış gibi devam etmiş olsa da kalbi çığlıklar atıyordu. Dudaklarını tekrardan hissetmek için çırpınıyordu. Bir yandan da aklına sinirli ve huysuz Hyuck geliyordu. Sanki vücudu ikiye ayrılmış gibiydi. Bir taraf uzak durmasını söylerken diğer taraf gidip dudaklarına yapışması için adeta ölüp bitiyordu.Biten kahvesine dudak büzdü ve ayaklandı. Elleri buz tutmuştu çoktan ve bir an önce içeri girmeliydi. Ancak göz ucuyla fark ettiği şey olduğu yerde donakalmasına sebep olmuştu.
Bakışları istemsiz erimeye yüz tutan beyaz karların arasında parlayan siyahlığa takılmıştı. Kendisine odaklanmış bir çift göz vardı orada. Siyah kürküne zıt mavi parlayan gözleri normal bür kurdunkine hiç benzemiyordu. Sanki Mark'a karşı büyük bir öfkeyle doluydu bakışları. Bir terslik olduğunu anladı.
Ne yapacağını bilemeyerek hızla eve girdi ve veranda kapısını kapatıp kilitledi. Perdeleri de sonuna kadar çekerken arkasından gelen sesle koltukta oturan bedene döndü.
"Ne oluyor Mark?"
"Dışarıda bir kurt var."
Donghyuck telaşla yerinden kalkmaya çalışmıştı ancak pek başarılı olamadı. Mark da bunu fark etmiş olmalı ki hızla Hyuck'un yanına varmıştı. İki eliyle destek olduğu bedenin doğrulmasına yardım etti. Donghyuck tek eli karnında, diğeri Mark'ın kolunda cama ilerledi. Korktuğu titreyen ellerinden belliydi. Adımları da düzensizdi. Mark bir şey olmasından çok korkuyordu.
Donghyuck titrek bir nefesle perdeyi araladı. O sırada kurdun evinin bahçesinde dolandığını gördü.
Donghyuck daha fazla dikkat çekmeden perdeyi hızla geri kapatmıştı. Kolunu Mark'tan kurtarıp hızlı adımlarla salonu terk etmişti. Mark ne olduğunu anlamadı, yine de koşar adım kaçan bedenin peşinden ilerledi. Odaya girdiğinde dolabının önünde rafları hızla karıştıran bedeni gördü.
"Ne arıyorsun? Ne oluyor Hyuck?"
Cevap olarak Donghyuck elindeki şeyle arkasını dönmüştü. Silahı titreyen elleriyle zar zor tutuyordu. Aynı şekilde zor ayakta durduğu da belli oluyordu.
Mark artık ayakta duramayıp yavaşça dizlerinin önüne çöken bedenin yanına koştu. Aynı şekilde dizlerinin üzerine düşüp elindeki silahı bir çırpıda aldı ve yere koydu, uzaklaşması için hafif ittirdi ve metalin parke zeminde çıkarttığı ses duyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Glacier | MarkHyuck
Fanfiction• Omegaverse [ "Gözlerindeki buzullar ve toz pembe kürkü." ] •bxb •mpreg •fluff •top!Mark bttm!Hyuck 🥇 #1 leedonghyuck #1 mpreg #1 haechan #1 marklee