Sabah olduğunda tıpkı uyurken olduğu gibi Hyuck kolları arasındaydı. Öylesine yorulmuş olmalı ki kurt hala mışıl mışıl uyuyordu. Biraz daha uyuması için sessizce yataktan çıktı.
Önce tuvaletteki işlerini halletti, sonra mutfağa girdi. Kalktığında evin sıcak olmasına alışık olmadığı için üzerinde hala uykunun vermiş olduğu bir mahmurluk vardı. Bunu bir fincan kahve ile gidermek için dolapları kurcaladı ve en sonunda aradığını buldu. Onlar gelmeden önce ev için gerekli her şeyi ayarlamış olan Jeno'ya içinden teşekkür etti ve kahve makinesini ayarladı. Kahvesi demlenene kadar kıyafetlerini yerleştirmeyi ve güzel bir kahvaltı hazırlamayı planladı kafasında, hemen işe koyuldu.Olabildiğince sessiz bir şekilde çantaları boşaltıp dolaplara yerleştirdi ve ardından mutfağa geçti yine. Demlenmiş olan kahvesi eşliğinde, salondaki televizyondan açtığı müzik ile kahvaltıyı hazırlamaga başladı. Ormandaki evinde mutfak salondan ayrıydı ve şimdi amerikan mutfağın nimetlerinden sonuna kadar yararlanıyordu açıkçası.
Bir yandan dans ederek ve diğer yandan şarkıya eşlik ederek kahvaltıyı tamamladı. Hazırladığı tabakları masaya yerleştirmek için arkasını döndüğünde ise yerinden sıçramadan edemedi.
Hyuck yemek masasındaki sandalyelerden birine oturmuş, ona bakıyordu. Geldiğini duymadığı için ilk başta korkmuştu ancak sonra yüzüne bir gülücük kondurmuş, karşısına oturmuştu. Hala kurt formunda olan bedenin önüne tabağını bırakıp kendi tabağına dönmüştü. Büyük bir keyifle yemeğini yiyordu ancak Donghyuck'un yemeğine dokunmadığını görünce kaşlarını çatmıştı.
"Neden yemiyorsun? Yoksa beğenmedin mi?"
Kurt başını iki yana salladı.
"Hala miden mi bulanıyor?"
Bu sefer başını evet anlamında sallayınca Mark derin bir nefes verdi. Hamileliği yüzünden olduğunu düşündüğü mide bulantısına bir çözüm aradı ancak ilaç içemediği aklına gelince boşverdi. Geçmesini beklemekten başka çareleri yoktu.
Yemeğini sakince bitirdi, kahvesini de tazeleyip peşinden gelen pembeli ile salona geçti. Geniş koltuğa bıraktı bedenini. Yanına yatan ve karnını açan kurda güldü. Sanki ne demek istediğini anlamış gibi elini tüylerine atıp karnını sevmeye başladı. Elinin altında hissettiği tekmelere kıkırdıyordu her seferde.
"Doğumuna ne kadar kaldı?"
Cevap alamayacağını sonradan fark etmiş gibi durakladı. Sonra dudaklarını büzdü, kucağına yatan kurdun gözlerinin içine baktı.
"Hadi ama! Kendi kendime konuşmak eğlenceli değil!"
Kurdun sesli bir nefes verip olduğu yerde kıvranması ve dilini çıkartmasını izledi. Bu tatlılığına gülmek ve sıkıca sarılmak istese de kollarını kavuşturdu, dudak büzmeye devam etti. Sinirinin sahte olduğu çok belliydi, tatlıydı.O sırada çalan kapı ile birbirlerine baktı ikili. Mark temkinli bir şekilde yerinden kalkıp kapıya yöneldiği sırada Hyuck'un önüne geçtiğini gördü. Tam ona seslenip beklemesini söyleyecekken iki ayağı üzerine çıkan kurt kapı kolunu indirmiş, kapıyı açmış ve karşısındaki bedenlere hırlamaya başlamıştı.
Mark Hyuck'un neden böyle davrandığını anlamadı, koşarak kapıya vardı ve korkmuş ikiliye kaldırdı gözlerini. Jeno ve yanındaki tanımadığı bedeni gördüğü sırada Hyuck'un havlamasını beklemediği için yerinde sıçramıştı yüksek ses karşısında. Hızla boynundaki tasmayı kavrayıp geri çekmişti.
"Sakin ol." diye sesini duyurmaya çalıştı Hyuck'a ancak havlama sesleri arasında duyulmamıştı. Biraz daha geri çekip ikilinin içeri geçmesi için işaret verdi. İkiliden gözlerini ayırmayan Hyuck susmuştu ancak hala hırıltıları duyuluyordu.
"Siz salona geçin, geliyorum."
İkili başıyla onaylayıp gittiklerinde zar zor tuttuğu bedeni kendisine bakması için zorladı.
"Hyuck." dedi sert tuttuğu sesiyle. Donghyuck'un bu ses tonu karşısında savunmasız kaldığını biliyordu, geçen gün görmüştü nasıl davrandığını. Sinirli olması ürkütüyordu ve her ne kadar böyle davranmak istemese de başka çaresi yoktu. Neden arkadaşlarına böyle davrandığını merak etmiyor da değildi.
"Hepimiz sana yardım etmek için buradayız. Amacın ne bilmiyorum ama bu tavrını bir kenara bırakıp sakinleşmen gerekiyor."
Hyuck'un çekiştirmeyi bırakıp sakinleştiğini fark etti. Ancak hala bakışları salona giren bedenlerdeydi."Sinirlenmemi istemezsin, değil mi?"
Pembeli bıkkın bir nefes verdi ve başını belli belirsiz salladı. Mark amacına ulaştığını düşündüğü için tasmayı bıraktı ve adımlarını salona çevirdi. Arkasından gelen parkeye sürten pençe sesleriyle ikilinin karşısındaki koltuğa oturdu. Hyuck ise önüne geçmiş, dik ve tetikte bir halde oturmuştu."Bu Jaemin. Sana bahsettiğim alt komşum."
Jaemin gülümseyip söze girmişti.
"Tanıştığımıza memnun oldum Mark. Eğer bir sorun olursa istediğin zaman kapımı çalabilirsin."Mark da gülücüğe aynı şekilde karşılık vermişti. Memnun olduğunu söylediği sırada Donghyuck'un başını bacaklarında hissetti. Kurt oturduğu yerden bacağına yaslamıştı kafasını. Tüm bakışlar Hyuck'a döndü bu sayede.
"İlk defa böylesine büyük bir köpek görüyorum." dedi Jaemin şüpheli sesiyle. Mark yalan söylemenin mantıksız olduğunu düşündü. Sonuçta karşısında oturan beden bir veterinerdi. Anlamıştı çoktan bir terslik olduğunu.
"Aslında Glacier bir kurt. Kaldığım dağ evinin civarlarında avcılar tarafından vurulmuşken buldum."
Jaemin şaşkın bir şekilde kaşlarını kaldırmıştı.
"Bir kurdun sana böylesine bağlı olması garip. Özellikle bir insan tarafından vurulduktan sonra böyle olması daha da garip."Mark Jaemin'in bu konularda bilgili olduğunu anladı sözleriyle. Daha fazla Glacier hakkında konuşmaya devam ederlerse şüpheleneceğini düşündüğü için konuyu dağıtmaya çalıştı.
"Kahve içmez misiniz?"
Aldığı onaylamalarla ayaklanmaya çalıştı ancak Hyuck izin vermemişti. Kafasını bacağına bastırıp minik bir inilti çıkartmıştı. Mark gitmesini istemediği için böyle yaptığını düşündü, kafasını yavaşça bacağından kaldırmasını sağladı. Ancak Hyuck, yere doğru kayıp sırt üstü yatmış, iniltilerini bırakmaya devam etmişti. Bir terslik olduğunu anlayan Mark panikle yanına eğilmiş, şiş karnına atmıştı elini.
O sırada koltukta oturan diğer ikili de yanına gelmişti. Acı içinde inildeyen kurtta bir anormallik olduğu barizdi."Aman tanrım, hamile mi?"
diyen Jaemin'i onayladı Mark. Jaemin'in önüne geçmesine izin verdi. Ustaca karnını ovan ve sanki neresinin ağrıdığını biliyormuş gibi davranan veterineri izlemeyi seçti. Bir yandan da başını okşuyordu."Kurtlar hakkında çok bir bilgim yok ama sekiz aylık gibi duruyor. Kramplar oldukça normal. Eğer gösterdiğim gibi ovarsan kısa sürede rahatlayacaktır."
Mark profesyonelce karnını ovan hekimi izledi. Hareketlerini bir bir aklına kazıdı. Dairesel hareketlerini düşey hareketleri izledi. Nefesleri düzene giren kurt ile de olduğu yerden kalktı Jaemin.
"Yatak odamdaki ilaçlar arasında voltaren yazan kremi getirebilir misin Jeno?"
Jeno onaylayıp hızla ayaklanmıştı. Daireden ayrılan bedenden hemen sonra koltuğa oturdu.
"Anlat."
Mark da eski yerine oturdu. Çatık kaşlarıyla Jaemin'e döndüğünde sert ve kendinden emin bakışlarla karşılaştı."Neyi?"
"Glacier'ın basit bir kurt olmadığını, hatta bir omega olduğunu biliyorum."
Mark bakışlarını önünde yatan Hyuck'a çevirdi. Göz göze geldiği buzul bakışlardaki korku ve tedirginliği sezebiliyordu. Göz bebekleri titriyordu Hyuck'un.
"Onu tanıyorum, Mark. Donghyuck'u senden daha çok tanıyorum."
...
Sürpriz...
Umarım beğenmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Glacier | MarkHyuck
Fanfic• Omegaverse [ "Gözlerindeki buzullar ve toz pembe kürkü." ] •bxb •mpreg •fluff •top!Mark bttm!Hyuck 🥇 #1 leedonghyuck #1 mpreg #1 haechan #1 marklee