13: KURTLAR SOFRASI

7.4K 572 350
                                    

Uzun bir bölüm oldu, şimdiden keyifli okumalar dilerim. Oylarınızı ve yorumlarınızı unutmazsanız çok mutlu olurum!

𓄅

Küçükken korkak bir çocuktum.

Ufak bile olsa bir hata yaptığımda mahallenin ücra köşelerine saklanır, saatlerce de ortaya çıkmazdım. Yaptığım hataların babamın güvenini zedelediğini düşünür, karşısına çıkmaya utanırdım. Çünkü onun güvenini kırmak, herkesin güvenini kırmak demekti. Ne zaman ki babam içinde kıvrandığı hastalığın pençesinden kurtulamadı ve bu hazin ölümün özgürleştirdiği annem, bizi amcamın gölgesine terk etti; o günden sonra bir daha hiç saklanmadım. Çünkü artık güvenini zedelemekten korktuğum kimse kalmamıştı. Böylelikle daha cesur olmayı öğrendim. Kendi haksızlıklarımı konuşamazken, on yaşındaki kardeşim için bağırabilmeyi öğrendim.

Peki ama neden şu anda cesaretimin kırıldığını hissediyordum?

Karşımdaki hayal kırıklığına bakarken içime hükmeden tek duygu, korkuydu. Sorduğu soru havada asılı kaldığı süre içinde suratındaki gülümseme de solmuştu. Kolunu masaya yaslayıp yavaşça bana döndüğünde, dudaklarından ismim döküldü. "Demre..." Korkmuştum; çünkü güvenini zedelemiştim. Korkmuştum; çünkü kaçıp saklanmak istiyordum. "Demek sen de arkamı hiç dönmemem gereken insanlardansın."

Kendimi açıklamak istedim ancak yapamadım. Hâlâ içimdeki korkunun şaşkınlığını soluyordum. Beni yakalarsa başıma geleceklerden ötürü bu kadar gerildiğimi zannetmiştim fakat hiç de öyle olmamıştı. Kendimi anlayamıyordum. Karşımdaki adamın güveni neden beni korkutuyordu? Üstelik az önceki kamera kaydında izlediğim kişinin ta kendisiyken ve artık ona güvenmemek için elimde ürkütücü sebepler tutuyorken.

"Ne oluyor birader, sen kimsin?"

Aramızda örülen sessizliğin içinden çekilir gibi geriye kaykıldı ve dosdoğru Uraz'a döndü. Yüzündeki düş kırıklığı tuzla buz olurken, yerini pür bir öfke kaplamıştı. Bana göstermediği hiddeti, karşısında oturan adamla göz göze geldiği an dirilmişti sanki.

"Sadece bir kere söyleyeceğim," dedi, ürkütücü bir uysallıkla. Usulca kopmaya hazırlanan bir fırtınayı andırıyordu. "Bu buluşma hiç yaşanmadı. Bu konuşma hiç olmadı. Biz bu masadan kalkıp gideceğiz, sen de kendi yoluna bakacaksın. Hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edeceksin." Resmen saldıracakmış gibi bakıyordu Uraz'a. Sesinin baskısını arttırarak, ekledi. "Anlaşıldı mı?"

Apaçık bir korkuyla dolmasına rağmen cesurca karşılık verebilen Uraz, beni şaşırtarak, "Hayır, anlaşılmadı," dedi, sertçe. Gözlerimle onu uyarmaya çalışsam da bana bakmıyordu. Hiç olmadığı kadar sinirliydi. "Sen kim oluyorsun da bana emir verebiliyorsun? Karşıma geçmiş bir de erkeklik taslıyorsun," Kızgın kızgın güldü. Başını sallayınca kıvırcık bir tutam alnına çarpmıştı. "Kendisi benim arkadaşım. İstediğim gibi onunla oturup, konuşabilirim. Kimse..."

Merih aniden elini masaya indirince ikimiz de irkildik. Bu tok ses kafedeki uğultunun üstüne kapanmış, etrafımızdaki herkesi bize döndürmüştü. Aceleyle devrilen peçeteliği kaldırırken, şaşkınlıkla Merih'e bakıyordum.

"Bana bak aslanım," Birden masanın üstünden uzanıp Uraz'ı ensesinden yakaladı. Başını aşağıya bastırarak, suratına sokuldu. "Sana erkeklik taslıyor olsaydım, şu an kırık kıçının üstüne oturamamaktan sızlanıyor olurdun. Ama ben onun yerine ne yapıyorum, sana abilik yapıyorum," Hışımla ayağa kalkınca oturduğum sandalye geriye devrildi fakat masadaki kimse bu ayrıntıyı fark edemedi. Korkuyla dolmuştum; iki elle Merih'in koluna asıldım. "Şu hayatta hiç sevemediğim iki tip insan var," Bırakmasını söyleyerek kolunu çekiştirsem de beni duymuyordu. Sesi çok hınçlıydı, çenesini sıkıyordu resmen. "Birincisi, başkalarının işine burnunu sokanlar," Birden elindeki telefonu kapıp parmaklarının arasına kıstırarak, suratına doğru salladı. Uraz öfkeyle ayağa kalkmaya yeltendi; ancak yapamadı. Merih korkunç bir kuvvetle omzuna bastırmış, henüz kalkamadan geri oturtmuştu onu; sadece tek eliyle sağladığı hâkimiyet tüyler ürperticiydi.

AZALANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin