8 temmuz 1940 yılının çok sıcak bir yaz günü.
Elazığ'ın oba köyünde imamlık yapan Kasım, köy köy gezer hasta olanlara dualar okur ,cenaze törenlerine katılır, imam nikahlarını kıyardı.Yine günlerden bir gün bir düğüne katılması gerekti.Uzak bir köye gitti,içi sıkılmış düğünden kalkıp gitmek istiyor ama ona engel olan birşey var gibi hissediyordu.
Düğünün sahibi Muzaffer ağa gelip onunla muhbabet etmeye başladı.Yanında olan konuklara imam Kasım'ın ne kadar iyi bir hoca olduğundan ,merhamet sahibi bir insan olduğundan bahsediyordu.
Kasım övgüler karşısında mahçup oluyor, kızarıyordu.İçinden kalkıp gitmeliyim işim bitti ama beni tutan nedir?
O sırada şıkır şıkır diye bir ses duydu.Bu ses çalan musiki müziği değildi.Hafif bir dağ meltemi rüzgârı ile ses bir yaklaşıyor,bir uzaklaşıyordu.Sesin nereden geldiğini çok merak etmiş "bu sesin ne olduğunu öğrenmeden buradan gitmem."
O sırada elinde şerbet tepsisi ile şerbet uzatan dünya güzeli Halime'yi gördü.Düğün yapılan evin küçük torunu Halime hiç bir şeyden habersiz elinde şerbet tepsisi ile gelen misafirlere hizmet ediyordu.Kasım elini tepsiye uzatıp şerbeti alırken elleri titremeye başladı böyle bir duyguyu ilk defa yaşıyordu,
" ah !bir gözlerime baksan,ismini öğrensem,demek beni o düşüncelere salan sesin sahibi sendin" diye içinden geçiriyordu.
Halime şerbeti ikram edip sıradaki misafirlerine servis yapmak için ayrıldı.
Kasım içi içini yiyor "Allah'ım beni böyle bir derde düşürme kız küçük görünüyor,imkansız bir sevdaya gönlümü düşürme"Diye dua ediyordu.
Kasım'ın tahmin ettiği gibi Halime daha 16 yaşındaydı türbanın (yazmasının)aralığından perçemleri çıkmış sarı saçları gecenin karanlığında ay gibi parlıyordu,yeşil gözleri,o ince uzun beyaz elleri ile sanki gökyüzünden yeryüzüne inen bir melek gibi düğünü aydınlatıyordu. Ayağında olan hal halın sesi o gelmeden duyuluyor,merak uyandırıyordu.
Kasım "nasıl edip de ismini öğrensem, yarın annemi göndersem" diye düşünürken.Halimenin dedesi Muzaffer efendi kızım!! "Halime bak bakayım bana ,misafirimiz imam efendinin şerbetini tazele."
Kasım bardağını uzatırken "Allah'ım duamı kabul ettin ismini öğrendim bundan sonra olan bir düğüne senin rızan ile katılıp ücret almayacağım."içinden dua ediyordu.
Halime şerbeti verip gitti.Kimse ile konuşmuyor başı hep önündeydi etrafı izlemek bir yana dursun asla görevinden şerbet dağitmaktan başka şeylerle uğraşmıyordu.
Sabah olunca Kasım'ın annesi Zeynep düğün evine hayırlı olsuna geldi.Halime'nin annesi Halide Hanıma "oğlum dün kızınızı çok beğenmiş arzu ederseniz onları başgöz edelim ne dersiniz?"
Halide Hanım "kızımın yaşı küçüktür evet kendisi biraz gelişmiş ama yaşı küçüktür,babası ve dedesi duymasın hoş geldiniz düğünümüzü kutladınız ama dediğiniz iş asla olmaz."
Zeynep "öyle kesip atmayın dedesi ve babasına da sorun dedesi bizim oğlanı çok sever hep onu çağırır köyünüze, uzak değiliz komşuyuz hem amcanız da bizim köydedir.Ailemiz gayet iyi bilinir tanınır bir düşünün ben yarın yine gelirim."
Halide hiç kimseye bir şey söylemedi.
Sabah olunca Zeynep yine geldi "ağa dedeniz ne söyler hayır işimiz için."
Halide "ben size bu iş olmaz boşuna gelip yorulmayın demiştim,Ağam kimseye vermez kızımız küçük bir daha zahmet edip gelmeyin."
Zeynep'in suratı düşmüş hırsla kalkmıştı,oğluna gidip olanları anlattı.
Kasım "O benim ilk görüp vurulduğum kız onu kimseye yâr etmem.Uzak köy diye bahane ederler ise onların köyüne bile gitmeye ,o köyde yaşamaya razıyım.
Bu sevda, ya beni eritip bitirecek yada bana bir ömür göz aydınlığı olacak.Ben o kızdan asla vazgeçmem yarın da babam gidip ağa dedesiyle görüşsün. "👨🏼🦳🚶🏽♂️
Kasım'ın babası Abdullah oda imam gidip ağa Muzaffer'e olanları anlatır."
Muzaffer ağa "gelinimiz doğru söylemiş kızımız hem küçük hemde size fazla gelir iş yapamaz olmaz bu iş o daha çocuktur.Bu konuyu bir daha açmak için gelmeyin."
Abdullah "sen seversin Kasımı ağa,hele bir daha düşünesin!!"
Muzaffer ağa "severim elbet imam olarak,bir hoca olarak efendi bir adamdır ama torunuma koca olsun diye sevmedim ki sevgimi yanlış anlamışsınız."
" tamam ağa anlaşıldı fakiriz diye bize uygun görmezsin,geçen gün düğünü olan torunun da 16 yaşında değil miydi?"
Muzaffer ağa"fakirlikle ne alakası var seninde malın mülkün benim kadar vardır.Halimem başka olmaz işte sen oğluna başka bir kız bulursun."
Abdullah "kızın babası Mahmut ile de konuşayım belki o verir, kız onun zaten hata bizde sana geldik."
Muzaffer ağa"destur diyesin Abdullah ,ben ne dediysem o, oğlum bana sormadan sana kız mı verecek ben onun atasıyım, bizde ata sözü dinlenir,hadi sen var yoluna yolun açık olsun bu defteri de bir daha açmayasın."
Abdullah "kıza sordunuz mu?belki oda oğluma sevdalanmışta size söyleyemiyor."
Muzaffer ağa "Ya sabır!! Allah'ım sabrımı sınıyorlar sen şahitsin,kalk be adam kalk ne diyorsun sen, torunum nerden görecekte senin oğluna sevdalanacak elimden bir kaza çıkmadan kalk git hemen hadi."
Abdullah köyüne gidip oğluna olanları anlattı."bu sevdadan vazgeç onlar koskoca Muzaffer ağa bize kız falan vermez kapısındaki köpeği bile bize vermez kaldı ki kız verecek."
Kasım" ben o kızı alacağım ne olursa olsun.40 gün sonra da düğün yapacam şahit olun. O bana cennetten inen bir melek ,bir huri onu kimseye yar etmem ya benim olacak yada kara toprak saracak ikimizi."
Kasım'ın bir zamanlar çok iyilik yaptığı bir ağa araya girip Halimeyi Muzaffer ağadan istedi Muzaffer ağanın onu asla kırması mümkün değildi.Annesi Halide konuyu Halime'ye söyler.
Halime "annem güzel annem neden benim söz hakkım yok ben o adamı ilk gördüğümde hiç sevmedim şerbet verirken yüreğime bir ürperti girdi ilk defa bir insandan bu kadar çok korktum ,tiksindim bana bunu yapmayın."
Halide "yavrum deden ve baban karar vermiş bize söz düşmüyor söyleneni kabul etmekten başka çaremiz yok."
"Neden, neden bizim söz hakkımız yok, onunla hayatı ben yaşayacağım dedemden ,babamdan çok buna benim karar vermem lazım degil mi?
Ben henüz oyuncak bebeğiyle oyunlar oynayan küçük bir kızım 16 yaşında evlilik olur mu?Kimse beni düşünmüyor gözümden akan yaşın da bir değeri yok,gerçi hayatımın bir değeri yok göz yaşımın ne değeri olacak ki...Sen annem sen 16 yaşında evlendiğinde ne yapardın?
"Benim babam fakir bir adamdı, deden Muzaffer ağa bir gün köyümüze kız bakmaya gelmiş.Köydeki tüm kızları sıraya dizip oğluna güzel bir kız aramış istediğini bulamayınca, muhtar emmiye başka kız yok mu? Diye sorunca muhtar beni tarlada çalışıyorken dedene ve babana göstermiş.Baban illa bu kız olacak demiş başka birşey dememiş.Bende senin gibi çok direndim, ağladım ama babam beni başlık parasına sattı.
Kızlara senin istediğin var mı? Diye sorulmaz beni babam sandalyeye oturttu ayağın yere basıyor artık evlenebilirsin dedi.Ben yıllardır süre gelen bu geleneği bozamadım ve kurban ettim kendimi çok şükür baban da ailesi de çok iyi insanlar babamın evinde görmediğim sevgiyi,saygıyı, güzel bir hayat yaşamayı burada yaşadım.Bak geçen ay düğünü olan amcanın kızı Hatun da 16 yaşındaydı,direnme annem Kasım iyi bir insan diyorlar ,babana ve dedene karşı gelemeyiz söz çıktı ağızdan artık."
"Olmaz annem olmaz sen evlendin ama ben evlenemem.Hatun kendisi zorla amcama evleneceğim yoksa canıma kıyarım dediği için evlendi,hepimiz biliyoruz."
"Sorgulama kızım üç gün sonra nişanın var ondan iki gün sonra ise düğünün var."
"Ah !annem güzel annem ne söylesem size fayda etmeyecek biliyorum ileride çok pişman olacaksınız imanlı bir insan olmasaydım şu dakika canıma kıyardım ama Allah'a vereceğim hesaptan korkakarım siz beni yaşça büyük adama vererek korkmadınız günahıma girdiniz ama hiç birinize asla hakkımı helal etmiyorum.Söylediğiniz gibi olsun ,evlenmeyi kabul ediyorum ama bilin ki giyeceğim gelinlik benim bu evden çıkış kefenim olacak."
Halide gözünden akan yaşı silip "ah !yavrum benim ,öyle söyleme Allah'ım uzun ömürler versin sana ,ileride sende anne olunca anlarsın çaresiz olmak ne demek diye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüveyda
General FictionGüzeller güzeli öksüz Rüveydanın yaşam mücadelesi. Zevkle okuyup bana destek olmanız dileğiyle sevgiler...