Gül Kaymakam Melikenin yardımı ile Fırat üniversitesi tıp fakültesini derece ile kazanmıştı.Bazen yurtlarda kalıyor bazen köyüne annesinin yanına geri dönüyordu.
Rüveyda kimseye muhtaç olmamak için tek eliyle lif,bebek patiği, atkı gibi el işleri yapıp satıyor hem kızına yardımcı oluyor, hemde kendi geçmini sağlıyordu.Tıp birinci sınıfı zordu; Latince bir sürü kelime,tıbbi terimleri ezberlemek,ekip ile koordineli çalışma derken zaman geçiyordu.Hocalar "zorlu bir hayat sizi bekliyor bu zorluklara katlanacak olanlar sadece doktor olabilecek."
Gülün en iyi arkadaşları Eylül ve ikiz kardeşi Adem'di.
ikiz kardeşlerin hedefi ise çok iyi bir cerrah olmaktı.Eylül ve Adem ,Gül ile aynı köyden komşu çocuklarıydılar.Eylül ve Ademin ailesi çok fakirdi.9 çocuklu bir aileydi zamanında Kaya ağa Eylül ve Adem'in babasına çok iş vermiş yardımda bulunmuştu.Kader buya Kaya vefat edildikten sonra Eylül ve Adem'in babası Zülfü de vefat etti.Yaşları bir birine çok yakın 9 çocuk, ortada kalmıştı.Yardım için Zülfü'nün eşi Esme, Rüveyda'nın kapısını çalıp iş ya da Yardım istediğinde Rüveyda başından gecenleri anlatıp ,parmağında kalan yüzüğünü çıkarıp "Al bu yüzüğü bana bu zamana kadar bir faydası olmadı ,bu yüzüğün parası sizi birkaç gün idare eder.""Alamam hanımım sizin durumunuz benden kötü, yüzüğü satıp siz bir kaç gün idare edersiniz."
"Bana hanımım diye hitap etme,o hayat zaten bana göre değildi,makam ve mevki geçicidir önemli olan iyi ahlaklı olmaktır.Senin evinde 9 çocuk yemek bekliyor,bizim evde iki kişiyiz biz açta uyuruz,ama küçük 2 bebeğin var sen al ananın ak sütü gibi bu yüzük sana helal olsun."
"Allah razı olsun inşallah bir gün bu iyiliğinin karşılığını görürsün."Zaman geçmiş o iki küçük bebeğin abisi ve ablası doktor olmuştu.Hemde Gül ile çok yakın arkadaşlardı.
İkiz kardeşlerin hedefi ise cerrah olmaktı.
Rüveyda ve kızına hayat altın tepside sunulmamıştı, Kaya'nın vefatından sonra üvey evlatları miras aldıktan sonra artık bir daha kapılarını çalmadılar.Kadriye ve Aslan da hiç bir zaman Rüveyda'nın kapısını çalmadılar.Gül tıp fakültesini okurken yaşadığı hiç bir zorluğu annesine anlamamıştı,annesi de kızını çok mutlu sanıyordu.
Bir akşam evlerinin balkonunda oturan anne kız gökyüzünde yıldızları izlerken,bir yıldız kaydı.
Yıldızın kaydığını gören Gül "anne ben de hep bir yıldız olmak isterdim,ama onların da ömürleri bitince yeryüzüne düşüyorlar."
"Yavrum neden bir yıldız olmak isterdin?"
"Hep parlıyorlar ışıklarını söndürecek hiç bir insan yok yanlarında hepsi aynı cins ve çok mutlular bizim gibi değiller."
"Söyle yavrum kim senin ışığını söndürmek istedi, yıldızlarda ışığını kayıp eder yavrum,hemde bir daha asla yaşamayıp bir taş parçasına dönüşüyorlar."
"Anne sen benim kutup yıldızımsın biliyor musun?"
"Neden? Ben sana ne yaptım ki kızım,asla sana layık bir anne olamadım. İsterdim ki hep sana destek olayım, okuma yazmam bile yok ama çok gurur duyuyorum seninle sen benim güneşimsin,Güneşsiz yaşam olmazsa bende sensiz olamam,şimdi beni boş ver söyle bakalım senin ışığını kim söndürdü."
"Senin okuma yazma bilip bilmemen benim umurumda değil güzel annem ,bugün sana herseyi anlatmak istiyorum. "
"Anlat yavrum gece uzun ben seni dinlemeye hazırım anlat yavrum anlat!"
"Bizim evimiz hiç soğuk olmadı annem ,sabah nazını kılar hemen tek elinle o demir ağır sobaları temizler,sıcacık yakar bizi ısıtırdın.
Ben hiç aç kaldığımı hatırlamıyorum,evimiz hep sıcak mis gibi yemek kokardı.
Ben hiç hüzün bilmem senin yüzün hep güller saçardı.Babam ile anlaşmadığınız zamanlar dahi beni üzmemek için hep yüzün gülerdi, ama ben bilmezdim içinin kan ağladığını.
Seni ilk defa ağlarken gördüğümde babamın tabutunun arkasından bakıyordun, biliyordum onu çok sevdiğinden değildi göz yaşları,çekilen bir ömüre ağlıyordun.Giden bir ömüre,yaşanamamış hayal kırıklıklarına ağlıyordun.
Varlığımız yerinde iken kapımızı aşındıranlar şimdi nerde ,yoksa onlarda mı mezara girdiler.
Ben ilk ışığımı babam öldüğü gün kayıp ettim.Çok iyi bir baba değildi başlarda ondan gizli beni okutmuştun,ama sonra hatalarını analayıp iyi bir insan olmuştu.Beni orta okula yazdığı gün geliyor aklıma sıkıca elimden tutmuş müdürün odasına götürmüştü.
"Müdür bey eti senin kemiği benim ,benden gizli 5 yıl ilkokulu okumuş,okuyup tabip olacakmış bu kız önce Allah'a sonra siz muallimlere emanet."
Eski dilde konuşmak bile yakışıyordu diline ,o gidince başımız bükük kaldı.
Melike kaymakam elimizden tutmasa kim bilir ne olurduk.
Tıp fakültesi çok zor,hele ki bazı hocalar fakir ve burslu olan öğrencileri çok eziyorlar,her işe onları koşturup pes ettirmek istiyorlardı.
Bu burslu öğrencilerden biri de bendim ,bir hocam vardı bana yapmadığı eziyet kalmadı.Bir gün hastaya damar yolu açmamı istedi ben yapamam bu hemşirenin görevi ben henüz yeni başladım bu bilgileri bilmiyorum dediysem dinletemedim.
Hocaya itaatsizlikten disiplin cezası alacağımı ve daha başlamadan mesleğinin biteceğini söylemişti.
Beni bilirsin anne her şeyi öğrenmeyi,burnumu sokmayı severim gülümseyerek anlatıyor.Bir hemşire arkadaşım vardı Hayal adında o bana öğretmişti gel hocalar benim kadar güzel anlatamaz damarı nasıl bulacağını ,nasıl damar yolu açacağımı öğretmişti.
Zavallı kız benim gibi bir acemiye güvenip kendi kolunu telsim etmişti.
İlk denemede yapamadım ,nasıl kan akıyor damardan bir görsen,
Hayal bana sakin ol !,farzet ki hasta can çekişiyor ve sen onun son çaresisin ,damara odaklan ve serumu takıp hastayı rahatlat demişti.Söylediği gibi sakin olup kendime güvendim ve ikinci denemede çok güzel damar yolunu açabildim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüveyda
Ficción GeneralGüzeller güzeli öksüz Rüveydanın yaşam mücadelesi. Zevkle okuyup bana destek olmanız dileğiyle sevgiler...