Yaşadıklarımızı içimizde çözdüğümüze dair bir yanılgının içine düşeriz. Aslında hiçbir zaman olan biten şeyleri mutlak bir sona bağlayamıyor ve hep bir soru işaretinin kalmasını sağlıyoruz. Bu soru işaretleri zamanla büyük bir yığına dönüşür ve insanı düşünme eylemi ile baş başa bırakır.Jungkook düşüncelerin arasında sıkışmıştı. Gün çoktan aymış, kahvaltı saati geçmiş ve öğlen saatlerine yakın olmasına rağmen o yataktan çıkamamıştı. Uyku ise ona yardımcı olmuyordu. Uyuyamayışı onu iyice düşünmeye itiyor ve büyük bir baş ağrısına sebep oluyordu.
Tüm gece yatakta dönüp durmuştu. Kafasını karıştıran ve onu uykusuz bırakan onlarca şey vardı ama bunların arasında en belirgin olanı Jisung'un sözleriydi.Taehyung'un onu bir oyuna kurban etmeye çalıştığını söylemişti. Ona mental olarak zarar vermeye çalıştığını biliyordu ama bunun için bu kadar acımasız bir yol seçmiş olması korkutucuydu. Belki biraz da kırıcı...
Jungkook oldukça rasyonel düşünmeye ve buna uygun bir hayat yaşamaya çalışıyordu ama kesinlikle kalpsiz değildi. Dışardan verdiği imajın aksine Jungkook duygusal biriydi. İnsanların zaafları ile oynamış ve onları kandırmış bir dolandırıcı olsa da konu kendi kişisel yaşantısı olunca duygularını yoğun yaşamaktan çekinen biri değildi. Birilerini sevmek veya onlara değer vermek onun için hiçbir zaman uzak olmamıştı ve her ne kadar Kim Taehyung'a karşı bir şeyler hissetmiyor olsa da aksi bir durumda ne kadar kötü olabileceğini tahmin ediyordu.
Aslında Jungkook duygularını bu şekilde kendi içinde en açık biçimde tartışmayı burada öğrenmişti. Bir şeyleri baskılamak yerine kabullenmeyi ve kendine karşı dürüst olmayı öğrenmişti. Bunlarda Kim Taehyung'un etkisi yok değildi. Ona oynadığı onca akıl oyunundan sonra Jungkook'u zayıf düşürmüştü ve artık bir şey yapmayacağını söylemiş olsa da olanlar ortadaydı. Hiç durmadan Jungkook'a oyunlar oynamaya devam ediyordu ve onu giderek daha zayıf hale getiriyordu.
"Görüş saati bitiyor. Hey! Sana söylüyorum!" Jungkook'u içinde bulunduğu o düşünce bataklığından çekip, çıkaran kapıda dikilen gardiyan olmuştu. Panikle doğrulmuş ve dikkatini konuşan gardiyana vermişti.
"Ziyaretçin var. Dakikalardır beni bağırtıyorsun gitmeyeceksen söyle. Sizinle mi uğraşacağım!" diye söylenerek gittiğinde jungkook hızlıca ayağa kalkmış ve üstündeki sersemliği atmadan çıkmıştı koğuştan. Merdivenlerden hızlıca inmiş ve koridorları geçmişti. Görüşme salonuna ulaştığında beklediği bedenin aksine Jin onu karşılamıştı.
Abisi yine gelmemişti...
"Hoşgeldin, abim nasıl? O neden gelmedi?"
"Abin iyi ama şimdilik"
"Bu ne demek?"
Jungkook önündeki sandalyeyi çekip, oturmuş ve Jin'in gözlerine beklentiyle bakmıştı. Abisi iyiydi ama kendisi gelmemişti. Hatta gelmek bir yana onu hiç aramamıştı bile.
"Namjoon iyi ama daha iyi olmak için senden bir şey istiyor..."
"Ne istiyor?"
Jin volta atan gardiyanın uzaklaşmasını beklemiş ardından öne doğru uzanarak Jungkook ile arasındaki mesafeyi kapatmıştı.
"Kim Taehyung ile aranda ne var?"
Jungkook'un duyduğu bu tek cümle gözlerinin şokla açılmasını ve sertçe yutkunmasını sağlamıştı. Jin ise karşısındaki çocuğun onu cevapsız bırakamasını umursamadan yeniden bir soru sormuştu.
"Aranızda çıkar ilişkisi gibi bir şey mi var?"
"Ya ne alaka amına koyayım! Kim çıkarttı bunu ortaya?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Devotion | taekook
FanfictionJeon Jungkook, girdiği cezaevinde başına aldığı belalardan kurtulmanın yolunu ararken, Kim Taehyung'un ağına düşer...