Azıcık yorum yapın olur mu aşklarım 🥹🥹🦋___
İçindeki boşlukları doldurmak için yaşar insan.
Peşine düştüğü kaygıların yok ettiği şeylerin boşluklarını doldurmak için yine bir kaygının peşine düşer. Farkında olmadan bir çarkın içine yerleşir insanoğlu. Dönüp durur yıllarca şikayet etmez, usanmaz. Bazen tökezleyip düşse de kalkıp devam etmeye çalışır. Sürekli aynı şeyleri tekrar eder aslında. İsimler, insanlar, zaman ve mekan değişir ve bu da insanı yeni bir sayfa açtığına inandırır. Oysa ki işler hiçte öyle değildir.Yeni bir sayfayı çevirmeye çalışırken kapağı tamamen kapatanlar kadar talihsiz mi yoksa şanslı mı olduğunu anlamaz insan. Belki de yeni bir sayfanın zamanı değildir. Belki de zaman senin değildir artık ve kapak kapatmak, hikayeye son vermek gerekir.
O zaman çabamıza değmez mi?
Peki çabaya layık olan , değer olan neydi?
Aile miydi?
İnsanı kitabın sonunda yalnız kalmaya mahkum eden mi?Değil...
Arkadaşlıklar?
Tamamen çıkar ilişkisi...Peki ya aşk?
Aşk değer mi bu çabaya?Belki de...
Aşkı bulmak değil, onu yaşamak zor.
Kafanın içindeki sonsuz beyazlıklara yazdığın, kendini avuttuğun hayallerden çok daha ötesinde aşk.
Hayaller ve gerçekler birbirini tamamlamadığında mutsuzluk çıkar ortaya.
Kalpler kırılır , fedakarlıklar unutulur, sevgi azalır ve yok olur aşk.Ama akılda kalan tek bir şey vardır. Çabamıza değen ve değecek tek bir şey...
Hatıra...
Aşkı da, aileyi de, arkadaşlıkları da, iyiyi de kötüyü de bize özleten hatıralar. Yaşadığımız anın hep daha öncesi ilgimizi çeker. Dünü, bugünden daha çok severiz. Geçmişe gelecekten daha çok bağlanırız. Hatıralar hayallerden daha kıymetli olur. Geçmişi öyle çok severiz ki! Geleceğe umut bırakmayız.
Kalmayan umut için kendimizi suçlamaz, etrafa saldırır başka bir sebep ararız. Kimileri yaşlandığını söyler, kimileri herkesin değiştiğini ve hayatın artık eski tadı vermediğini söyler. Bugününden şikayet eder ve bugünü dün olana kadar ona nefretini kusup, gününü geçmişin bir parçası haline getirdikten sonra onu özler insan.Ne ikiyüzlülük ama değil mi...
Her şeyi kendi elleriyle mahveden ama bunun suçunu asla kendinde aramayacak kadar ikiyüzlü olanların arasında bir de umudunu yaşatanların dünyası var. Umutla şimdilerde tanışmış olanlar da bu dünyaya dahil. Hatıralarına bağlı olsa da umudunu içinde saklayan biri de bu dünyaya dahil.
Jeon Jungkook.
Umutları yeni yeni yeşermiş, kendine yeni bir dünya yaratmaya çalışırken hatıralarına da sıkı sıkı sarılmış 25 yaşında bir genç. İçine umutları yerleştiren biri vardı. Kim Taehyung, genç adamın içine umut tohumları ekmişti. Geleceği ile ilgili olan, sevmeye ve sevilmeyle ilgili olan umutlardı bunlar. Belki de en eksik olduğu şeydi bu ama yine de bunu çocuğun önüne sermekten uzak kalmayacak kadar güven vericiydi.
Taehyung bu cezaevinde neredeyse 1 yıldır çocuğun hayatına dahil olurken, belli bir süredir bu güveni veriyordu. Jungkook ise başlarda çekişmeli olan bir durumun buna verilmiş olmasını sevmişti. Gözü sürekli Taehyung'u arıyordu. Sürekli onun yanında olmak, onunla konuşmak, ona dokunmak ve daha onlarca şey...
Hepsini onunla yapmak istiyordu. Gariptir ki zaman geçmek bilmezken, artık yetmiyordu. Yanında geçirdiği saatler dakikalar gibiydi. Akşamlar hemen geliyor, karanlık güneşi kovuyordu gökyüzünden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Devotion | taekook
FanfictionJeon Jungkook, girdiği cezaevinde başına aldığı belalardan kurtulmanın yolunu ararken, Kim Taehyung'un ağına düşer...