Müzik kutusundan yayılan müzik sesi bodrum katını kelimenin tam anlamıyla inletirken ayaklarımın dibindeki akrilik kağıda bir fırça darbesi daha vurdum. Kırmızı yağlı boya sadece kağıtla değil, tüm vücudumla bütünleşmişti. Ellerim hatta çıplak bacaklarım bile yer yer kırmızıya boyanmıştı.
Gözlerimin önündeki kırmızı saçlı kadının gözlerine baktım bir süre. Sadece o birkaç saniyelik zaman diliminde sadece öylesine resmetmiş olduğum kadının bakışları öylesine somut, öylesine duygu yüklüydü ki bir an tüylerimin ürperdiğini hissettim.
Siyah, beyaz ve kırmızı boya darbeleri kağıdın her köşesine nizami bir şekilde yayılmışken elimdeki fırçayı bir kez daha koca boya kutusuna batırdım.
Uzun bir süredir resim yapmıyordum ve buna rağmen ortaya gayet beğendiğim bir tuval çıkmıştı. Bu kadar aradan sonra bodrum katındaki odama girip kendimi boyalarımla meşgul etmek nereden aklıma gelmişti bilmiyordum fakat başımı kaldırıp camla kaplanmış duvara baktığımda bir iki saate karanlık çökeceğini fark etmiştim. Aylar sonra burada sandığımdan da fazla vakit geçirmiştim.
Çöktüğüm yerde ileri doğru uzanıp elimdeki fırçayı kağıtla temas ettirdiğimde tenimde sıcak bir nefes, belimde de güçlü bir el hissederek irkildim.
"Siktir," Kısık sesli küfrüm hâlâ çalmakta olan müzik sesine karışırken buna, kulağımın dibinde bir melodi halinde çınlayan boğuk bir gülüş de eklenmişti. Bu gülüşü de bu sıcak nefesi de çok yakından tanıyordum.
"Korkma," dedi, çıplak boynuma küçük bir öpücük bırakırken. "Benim."
Öpücüğü tüm bedenimi uyuştururken elimdeki fırçayı bıraktım. Belimdeki eli gevşerken yerden doğrulmuş, bedenimi tamamen ona doğru çevirmiştim. Odada yanan led ışıklar onun gözlerini görmeme yardımcı olurken birkaç adım ötemde duran müzik kutusunu kapattım.
"Nasıl girdin sen içeri?" derken tekrar ona yaklaşmış, güçlü kolları arasına girmiştim. Parmak uçlarımda yükselerek yanağını öptüm. Onu, ben öpmeme rağmen içim kıpır kıpır olmuştu.
Günlerdir beraber geçirmediğimiz tek bir an yoktu. Onunla görüşemesek bile tüm fırsatları değerlendirip ya beni okuldan alıyor ya da okula bırakıyordu. Tabii okula geldiğinde Ufuk'un tacizlerine maruz kalsa da bu konu hakkında tek kelime etmemeyi başarabiliyordu. Bu süreçte de aramızdaki mesafe kalkmış, birbirimize daha çok yakınlaşmıştık. İlk kez hiçbir şey düşünmeden sınırları da kuralları da yok sayıyordum.
"Zor olmadı." Gözleri, yüzümü dikkatlice incelerken eli de kalemle toplamış olduğum saçlarımı bulmuştu. Saçlarım arasındaki kalemi çekip aldığında dalgalı saçlarım omuzlarıma döküldü. Bakışları bu sefer de siyah tutamlarımı bulduğunda bana doğru yaklaşarak burnunu saçlarıma gömdü. "Aramadın." dedi, derin bir iç çekmeden önce.
Dudaklarımda geniş bir gülümseme yer edinirken kollarımı kaldırarak boynuna doladım. Bu küçük hareketimle birlikte de belimdeki elleri sıkılaşmış, kendimi bir anda havada bulmuştum. Boğazımın gerisinden bir kıkırtı yükselirken kucağındaki benle birkaç adım atarak kanepeye oturdu. Bu hareketlerine ben alışmıştım fakat kalbim için aynı şeyi söyleyemeyecektim.
"Sen de aramadın." Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken kaşlarını kaldırdı.
"Her şeye bir cevabımız var yani?" Bir kez daha kıkırdadığımda dudakları yukarı kıvrılmış, yüzümdeki o neşeli ifadeyi keyifle izlemeye koyulmuştu. "Ne yaptın bugün?"
"Evdeydim," Eli boynumu hafif hafif okşamaya başladığında boynumu hafifçe omzuma doğru yatırıp ona daha fazla alan tanıdım. "Öyle vakit geçirdim biraz."
YOU ARE READING
PRANGALAR | +18
RandomGöğsümde hissettiğim namlu bana tesir etmezken gözlerimi, elindeki silahtan usulca gözlerine çıkardım. Mavilerim onun yeşilleriyle buluşunca sert bakışlarının esiriydim. Çenemi hafifçe kaldırırken aynı zamanda benimde elimde olan ve göğsüne doğrult...