•XVIII•

1K 25 9
                                    

Kalbim, anlamsız bir acıyla burkulurken dakikalar sonra ilk kez zorlukla nefes alabilmiş, havada kalan elimi usulca indirmiştim. Her an dolabilecek olan gözlerimden olası bir durumda yaş akacağından o kadar emindim ki bunu düşünürken bile bakışlarım puslanmıştı.

Karşımdaki adam bunu fark etmiş miydi bilmiyordum ama fark etmese her şey daha iyi olurdu. Sırf bu yüzden gözlerimi onun gözlerinden çekip adımlarıma yön vererek mutfağın kapısına yöneldiğimde dolu gözlerimin beni ele vermemesi için dişlerimi sıkmak zorunda kalmış, iki yanımda serbest bir şekilde duran ellerim yumruk halini almıştı.

Düz tabanlı çizmelerimin ahşap zeminde bıraktığı tok ses, konağın duvarlarında yankılanırken hangi ara mutfaktan çıkıp girişteki koskoca dolaptan siyah montumu çıkardığımı bile anlamadım.

Elimdeki şişme montu hızla üzerime geçirip babamın dün bana verdiği arabasının anahtarını da montumun cebinden çıkardığımda o duymak istemediğim fakat duymak için de her şeyimi ortaya koyabileceğim sesi kulaklarıma ulaşmıştı.

"Maran," dedi, bir kez daha.

Adımı böyle söylemesinden nefret ediyordum. Böylesine yalvarırcasına ama bir o kadar da soğukkanlı bir tonda bunu yapması, sinirlerimi altüst ediyordu.

Kapıya yöneleceğim esnada koluma tutunan eli, çenemin kasılmasına yol açtığında sertçe kolumu onun elinden kurtarıp hızla dışarı çıktım. Bununla birlikte masada oturan herkesin bakışları benim üzerimde toplanırken hiç düşünmeden merdivenleri inip bahçedeki siyah arabaya yönelmiştim. Tabii bu sırada konuşulanlar kulaklarıma ulaşıyordu.

"Nereye gidiyorsun, Maran?" diyen babama şu an verebilecek bir cevabım olmadığından adımlarımı daha da hızlandırdım.

"Bir şey mi oldu?" Annemin merakla peş peşe sorduğu soruları herkes farklı şekilde Kenan'a yöneltirken o ise muhteşem bir oyunculuk sergiliyordu.

Tüm bunlar, kulaklarıma ulaşırken ben çoktan arabanın sürücü koltuğuna yerleşip korumaların açtığı o kapıdan lastiklerin asfaltta bıraktığı o iğrenç sesle konağın bahçesinden ayrıldım.

Şehirden uzak olan yolda hızla ilerlerken dakikalardır tuttuğum gözyaşlarım da serbest kalmış, vanalarım yine açılmıştı. Niye ağladığımı da neden böyle saçma bir duyguyu hissettiğimi de bilmiyordum. Tek bildiğim, bu herifle nereye gittiğimdi.

Gerçekten sona gidiyorduk ve orada çıkış olmadığını biliyordum.

"Aptal herif," dedim, gözyaşlarım arasında. Görüş açım pusluyken gözlerimi birkaç kez kırpıştırmam gerekmişti. "Neyine yetmiyor bir tanesi? Doyumsuz, aç gözlü şerefsiz!"

Kendi kendime konuşup kendi kendime de bağırmam, bir an deli olup olmadığımı bana düşündürttüğünde sadece birkaç saniyeliğine kendime biraz zaman tanımıştım.

Boş yolda ilerlerken tek tük arabalar yanımdan geçip gidiyor, kendi kendine nasıl açıldığını bilmediğim navigasyonsaki o dijital ses de bana hiç yardımcı olmuyordu.

Sikeyim, nereye gittiğimi de bilmiyordum!

Islak kirpiklerimi bir kez daha kırpıştırıp hızımı düşürdüğüm an duyduğum korna sesleri, bakışlarımı dikiz aynasından arkaya çevirmeme neden olmuştu. Gördüğüm araba, en az sahibi kadar sinirlerimi bozarken daha az önce düşürdüğüm hızımı tekrar arttırdım.

Utanmadan bir de peşimden geliyordu.

Yolun her iki tarafında da uzanan yeşil alanlar, bana başka şeyleri hatırlatırken sanki evren üzerime oynuyor gibiydi. Arada dikiz aynasından arkayı kontrol edip kulağıma ulaşan korna sesleri ve telefonumu aramaktan asla vazgeçmeyen Kenan'ı umursamamaya çalışarak aynı hızda ilerlerken sadece saniyeler içerisinde arabası yan şeridimde ilerlemeye başlamıştı.

PRANGALAR | +18Where stories live. Discover now