•XXIII•

467 14 7
                                    


"Konuşmuyorsunuz yani?"

Olcay'ın sorduğu soru, başımı kaldırıp ona bakmama neden olurken onu başımı iki yana sallayarak onaylamıştım.

Dakikalar önce dersten çıkıp birer kahve içmenin bize iyi geleceğini düşünerek kafeteryaya geçip oturmuştuk fakat moral bozukluğumu hiçbir şey düzeltemez gibi görünüyordu.

"Konuşmuyoruz demeyelim de," dedim, masadaki karton bardağı elime alarak. "Telefonlarıma bakmıyor diyelim."

Sözlerimin ardından bunu sesli bir şekilde dile getirmek acayip derecede canımı sıkarken bir yudum bile almadığım kahveyi tekrar bırakıp elimi çeneme yaslamıştım. İçimdeki sıkıntı büyüyor, beni rahatsız hissettiriyordu.

Dün geceki patavatsızlığım sonucu Kenan, tüm gün boyunca beni aramamış, mesaj dahi atmamıştı. Ondan tipik bir kız gibi mesaj beklemeyi bırakıp ben onu arasam da telefonlarıma çıkmamıştı. Açık olmak gerekirse erkek tribi de hiç çekilmiyordu! Sonuç olarak ona hiçbir şey söylememiş, genel anlamda fikrimi belirtmiştim ve bu gayet normal bir olaydı. Onu kırdığımı düşünmüyordum ama bu tavrına da anlam veremiyordum.

Bana, konuyu kapatmak istediğini söylediğinden beri bir daha konuşmamıştık, ki buna fırsat da olmamıştı. Dün gece yemekten sonra kalkmışlardı ve o esnada bile benimle vedalaşma gereği duymamıştı. Bunu, her ne kadar babamın varlığına yorsam da yine de emin olamıyordum. Şu anda da telefonlarıma yanıt vermemesinin nedenini sadece meşgul olduğuna bağlamak istiyordum.

Neredeyse tüm gece bunu düşünmekten uyumamıştım ve bunu acilen çözmeliydik.

"Evlilik konusunda erken olduğuna ben de katılıyorum," diyen Olcay'a baktım. Kahverengi gözleri, güneşten dolayı hafifçe kısılmıştı. "Yine de senin kararın bu tabii ki ama ben, onun da sana hak verip seni anladığını düşünüyorum. Bence olay şu an evlilik düşünüp düşünmemen değil, öyle konuşman olmalı." Omuz silkti. "Bağlı kalmak falan. Bir de ailesinin yanında!" Güldü. "Kafayı mı yedin kızım?"

"Ne var ya?" dedim, kaşlarımı çatıp. "Kötü bir şey söylemedim ki!"

"Kendini doğru açıklayamamışsın ama," Çenesiyle telefonumu gösterdi. "Ara, buluşun konuşun. Lütfen düzgün konuş ama olur mu?" dediğinde bir telefonuma bir de ona baktım. "Hadi, Maran!"

Olcay'ın baskıları altında masada duran telefonumu elime alıp son saatlerde oldukça arama yapmış olduğum o numarayı tuşlayıp telefonu kulağıma yasladım. Ben açmayacağını düşünürken üçüncü çalışın ardından telefonun diğer ucunda sesi duyulmuştu.

"Efendim?" Sesini duyduğum an yerimde heyecanla kıpırdandığımda Olcay da sırıtarak bana bakıyordu.

"Ne yapıyorsun?" dedim, birden ne söyleyeceğimi bilemeyerek. Saatlerdir onu arıyordum ve o telefonlarıma yanıt vermiyordu. Fakat şu an beklemediğim bir anda aramalarıma yanıt vermişti.

"Şirketteyim, çalışıyorum. Sen?"

"Dersten çıktım şimdi ben de," derken bu sefer yerimde rahatsızca kıpırdanmıştım. Bir anda neden böyle aptallaştığım konusunda hiçbir fikrim yoktu. "Aradım seni ama açmadın."

"Toplantıdaydım açamadım, şimdi çıktım arayacaktım seni."

"Bilerek açmamazlık yapmadın yani?" dediğimde Olcay bana göz devirip elini alnına vurmuştu.

"Neden öyle bir şey yapma gereği duyayım?" dedi, garip bir tonda.

"Bilmem, küsüz ya?" Sözlerimle birlikte telefonun diğer ucundan derin bir soluk verdiğini duymuştum.

PRANGALAR | +18Where stories live. Discover now