İyi okumalaarr ✨🐤🐤🐤🐤
Mavi gözlerimin izlediği deniz, dalgalarını ona yakışan bir sakinlikle kıyıya vururken ılık bir meltem de yüzüme doğru esip tenimi gıdıklıyordu. İçimde bastırılması imkânsız o heyecan duygusu, tüm bedenimi istila etmişken saatlerdir engel olamadığım gülümseme de dudaklarımdaki yerini almıştı. Önümde çarşaf gibi uzanan Ege'nin tatlı suları, benim heyecanıma ortaklık ediyor gibi öyle güzel salınıyordu ki gözlerimi ondan alıp içeri girmek benim için oldukça zordu.
Üstelik hâlâ hazırlanması gereken birine göre fazla miskin hareket ediyordum.
"Maran!" diyen Olcay'ın sesini bir kez daha işittiğimde gözlerimi bayarak güldüm. "Damadın ailesi seni böyle çirkin görürse almaz, biliyorsun değil mi?"
Onun bu sözleri, üstümdeki kıyafetlere bakmama neden olurken açıkçası bu mobbing'lerine alışmış sayılırdım. Üzerimdeki beyaz, saten pijama takımıma saatlerdir etmediği laf kalmamıştı zaten.
"Geldim," diyerek hafifçe sesimi yükseltip onu yanıtladığımda beni duymuş olacak ki daha fazla çığrınmayı bırakmıştı.
O, sabah erkenden gelip beni yatağımdan kaldırmıştı ve saatlerdir benim etrafımda pervane gibi dönüyordu. Heyecandan doğru düzgün yapamadığım kahvaltımı bana zorla yaptırmış, annemin kuaföründen gelen onlarca çalışana rağmen ojelerimi bile kendi elleriyle sürmüştü.
"Sen de gelinin kız kardeşi olarak epey çirkin gözüküyorsun," dedim, içeri girdiğim ilk an. "Hâlâ hazırlanmamışsın!"
"Beni mi isteyecekler ayol?" dedi, şakacı bir tavırla. Onun bu hâlleri beni güldürürken makyaj masamın önündeki renkli pufa oturmuştum.
Oturduğum an etrafıma üşüşen ve oldukça da yakından tanıdığım çalışanlar, kafamdaki bigudileri çıkarmaya başlamışlardı. Onlar dakikalarca saçlarımla ilgilendiğinde ben de Olcay'la laflıyor, onun kolay kolay kimseye dokundurmadığı o sarı saçlarını yaptırması için neredeyse yalvarıyordum. Fakat o, öylesine inatçıydı ki sadece saçlarındaki tokayı çıkarmakla yetinip elleriyle dalgalı saçlarını dağıttı. Gerçi onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktu, sarı saçları tek başına yetiyordu.
En sonunda siyah saçlarım, bigudilerden kurtulduğunda Olcay'ın ısrarlarıyla önce üzerimi değiştirmeye karar vermiştim. Üzerimi değiştirdikten sonra saçlarıma son dokunuşlar yapılıp makyajıma başlanacaktı ve açıkçası bu fikir de kafama yatmıştı.
Onlar dışarı çıktıktan sonra ben de yerimden kalkıp yatağın üzerinde duran elbiseme doğru ilerlemiştim. Neredeyse haftalarca kendime uygun bir şey bulabilmek için çırpınmıştım ve en sonunda da bulabildiğim en sade elbiseyi almıştım.
Üzerimdeki pijama takımını çıkarıp elbiseyi, saçlarımı bozmamaya dikkat ederek giydiğimde Olcay da elbisemin yakalarını düzeltmekle ilgileniyordu. Bu esnada ben de aynadaki görüntümü incelemekle meşguldüm.
Giydiğim beyaz elbisenin V şeklinde bir yakası olsa da abartı sayılacak bir dekoltesi yoktu. V yakası aynı şekilde sırtıma kadar da uzanırken elbise genel olarak pileli bir kumaşa sahipti. Kolları pileli bir şekilde aşağı doğru dökülürken bu elbiseyi ilk gördüğümde de kol detayı oldukça hoşuma gitmişti. Her hareketimde kolları bir kuğu gibi salınıyor, kumaşı tenimi yakmıyordu. Dizlerimden yaklaşık bir karış yukarıda biten elbisenin beli, vücuduma tam otururken denediğim elbiselerin içinden üzerime yakıştırdığım tek elbise buydu.
YOU ARE READING
PRANGALAR | +18
CasualeGöğsümde hissettiğim namlu bana tesir etmezken gözlerimi, elindeki silahtan usulca gözlerine çıkardım. Mavilerim onun yeşilleriyle buluşunca sert bakışlarının esiriydim. Çenemi hafifçe kaldırırken aynı zamanda benimde elimde olan ve göğsüne doğrult...