Sonunda yıllar sonra buna da yb attım
Diğer kitapla uğraşmaktan ve çok usenfigimden yb atamıyorum cook özür dilerim.
Neyse, zaten bitmesine son dört bölüm kaldı. Bu arada Reiner'den devam. Hadi iyi okumalarr
______________________________________Kaç saat geçmişti? Bilmiyordum, saymamıştım. Kim bilir, belki de doğum bitmişti. Neler olduğu hakkında bir fikrim yoktu, çünkü kendimi odaya kilitleyip kimseyi içeri almayalı birkaç saati geçmişti.
Odanın önünde durmak bir işkenceydi benim için. Riu'nun çığlıkları beni mahvetmişti. İçeri girmeme izin vermemişlerdi. Sebebi ise Riu'nun bunu istemiyor oluşuydu.
Neden bilmiyorum ama kendi kendine kararlar alması beni öfkelendirmişti. Gerçi şu anda o öfke pek de umrumda sayılmazdı.
İçimde büyük bir korku vardı ve bu düşüncelerimi yiyip bitiriyordu. İçeride acı çekiyor olan Riu'nun çığlıkları katlanılmazdı.
Birçok ihtimal vardı kafamda. Üçüz doğumdu ve erken gerçekleşmişti. Ya onlardan birine bir şey olursa? Ya Riu doğum sırasında sorun yaşarsa?
Birkez daha öfkeyle elimi daldırdım saçlarıma. Düşünmek, kendime yaptığım en büyük eziyetti. Riu'ya bir şey olma ihtimalinin farkında olmak bedenimi üşütüyordu. Son aylarında kendisi de öyle enerjik değildi. Yorgun yüzü ve bitkin sesini hatırladıkça ürperiyordum. Doğumu kaldıramayacak kadar zayıf olabilirdi.
Belki de çoktan her şey olup bitmişti. Saatler geçmesine rağmen beni çağırmaya gelen yoktu. Riu'nun ölebilme ihtimali bile o lanet odaya girmemem için yeterli bir sebepti.
İstemiyordum, Riu'yu o şekilde görme düşüncesi beni korkutuyordu. Şu anda farklı bir odada yalnız başıma oturuyor oluşum ise korkumu bir çığ gibi büyütüyordu.
Neden kimse gelip bana doğumun bittiğini söylememişti ya da herhangi bir haber vermemişti?
Kendim gidip kontrol edemezdim. İmkanı yoktu. Riu'nun soğumuş bedeninin yatakta yatıyor oluşunu izlemek istemiyordum. Fazla mı olumsuz düşünüyordum bilmiyorum ama aklıma başka bir şey gelmiyordu.
Korku öylesine bedenimi eline geçirmişti ki, geçen her saniye kendi düşüncelerimde boğulmama sebep oluyordu.
Sırtımı duvara yaslamış, oturur hâlde doğan güneşin odadaki saati aydınlatışını izledim bir süre. Burada durduğum süre boyunca bir kere olsun saate bakmamıştım. Çünkü geçen saati öğrenirsem zaman geçtikçe artan düşüncelerim beni bitirecekti.
Uykusuzluk gözlerimi açık tutmaya çalıştığım her saniyede biraz daha etkisini gösterirken titrek bir nefes çektim içime. Gidip bakmalıydım. Bunca zamandır kimseden bir ses çıkmamasının mantığı yoktu. Bir şeyler tersti...
Bitkin vücudumu harekete geçirip elimi yere yaslayarak usulca ayaklanmıştım.
Neredeyse kapanıyor olan göz kapaklarımı zar zor açık tutarken kilitli kapıyı açmış ve odadan çıkmıştım. Bizim odamıza doğru attığım her adımda gerilen vücudum nefes almayı zorlaştırıyordu.
Onun çığlıklarını duymamak için iki kat yukarıdaki çatı katına gitmiştim. Şimdi ise aşağı inmekle uğraşmam gerekiyordu.
Azar azar kendini gösteren güneşin aydınlattığı koridorda ilerlerken kalp atışlarımın ritmi bozulmaya başlamıştı. Korkuyordum. O odaya girdiğimde göreceğim manzara beni korkutuyordu.
İstediğim şey oraya gittiğimde Riu'nun soğuk bedeni ile karşılaşmak değildi. Beni azarlamalıydı, kızması gerekiyordu. Onu yalnız bırakıp bir korkak gibi köşeme çekildiğim için bana günlerce trip atmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐇𝐞𝐫𝐞 𝐈̇𝐬 𝐓𝐡𝐞 𝐏𝐞𝐫𝐟𝐞𝐜𝐭 𝐒𝐢𝐬𝐭𝐞𝐫 ༒︎ ℝ𝕖𝕚𝕟𝕖𝕣 𝔹𝕣𝕒𝕦𝕟༒︎
FanfictionOn dört yaşındaki bir lise öğrencisi, markete giderken yaşadığı kaza sonucu hayatını kaybeder ve fanı olduğu anime olan Attack On Titan dünyasına reenkarne olur. Hemde animenin başrolü olan Eren'in ablası olarak! ...