40. Bölüm

299 41 2
                                    

Keyifli okumalar!

***

Edward gece boyu uyuyamamış sarayın koridorlarında dolaşıp durmuştu. Elizabeth'ten hala bir haber gelmemişti. Üstelik Drew'de Adrian ile saraydan ayrılmıştı. İkisinin aynı anda saraydan ayrılması Edward'ın içini huzursuz ediyordu. Sabahın ışıkları hafiften kendini göstermeye başladığında daha fazla dayanamayan Edward hızla sarayın dışına doğru ilerlemeye başladı. Daha fazla bekleyemezdi. Saray kapısından dışarıya adımını attığında büyük kapılardan giren atlıları görünce duraksamıştı.

"Elizabeth?" Edward hızlı adımlarla kızına doğru ilerlerken Elizabeth daha önce yapmadığı bir resmiyetle kralın önünde eğilerek "Kralım," diye onu selamlamıştı. Ayakları anında duran adam kızına dikkatle bakıyor ama kızının kendine dönmeyen bakışları yüzünden ne düşündüğünü anlayamıyordu.

"Prenses, neredeydin?"

"Lütfen bağışlayın kralım, izinsiz saraydan ayrılmamalıydım," Elizabeth'in babası ile konuşmasına şahit olan iki genç adam şaşkınlıkla onlara bakıyordu.

"Elizabeth," Edward'ın soluk çıkan sesi Elizabeth'in gözlerini babasına çevirmesine neden olmuştu. Edward kızının bakışlarını yakaladığı için sevinse de onu okuyamadığı için şaşırmıştı. Elizabeth bom boş bakıyordu. Kızının ruhu yok olmuştu sanki.

"Eğer izniniz olursa odama çekilip dinlenmek istiyorum. Uzun bir gece geçirdim." Elizabeth babasının cevap vermesini beklemeden hızla yanından ayrılmıştı. Drew babasının üzgün bakışlarına uzun zamandır şahit olmadığı için dayanamayarak konuşmuştu.

"Neler oluyor baba?" Edward oğluna döndüğünde başını iki yana sallamıştı.

"Halledilmeyecek bir konu değil, hadi siz de gidip dinlenin." Adrian dayısına itiraz etmek istemiş ama Edward'ın soğuk bakışları yüzünden yapamamıştı. Edward onların yanından ayrılarak odasına doğru ilerlemişti. Arkasından bakanları umursamamıştı, kızı onun gözlerine eskisi bakmıyordu. Hiç bir şey şu saatten sonra umurunda değildi. Odasına girdiğinde bekleyen hizmetliyi göndererek pencereye doğru ilerledi. Elini ahşap oymalı pervaza dayayarak başını cama yasladı. Ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Beş çocuğundan en anlaşılmaz olanı her zaman Elizabeth olmuştu. Ne zaman ne yapacağı hiç belli olmuyordu. Duygularını önceden güçleriyle saklayan kızı şimdi boş bakışlarının ardına saklanıyordu. Odanın içinde bir tıkırtı duyunca hızla başını arkasına çevirmiş ama kimseyi görememişti. Gözleri yıllardır açılmayan ara kapıya değdiğinde eliyle yüzünü sıvazlamıştı. Yan tarafta karısı, yeni kraliçesi kalıyordu. Yüzüne oluşan buruk gülümseme ile ağır adımlarla ara kapıya ulaşmıştı. Kapıyı birkaç kez tıklattıktan sonra karısının naif sesini duyunca kapıyı aralayarak odaya gitmişti. Nadia odanın ana kapısına bakıyordu. Bu durum istem dışı Edward'ı gülümsetmişti.

"Buradayım kraliçem," dediğinde Nadia hızla başını çevirmişti. Yüzünde ki şaşkın ifade Edward'ın içinde ki sıkıntıyı kısmen de olsa gidermişti. Nadia eliyle kapıyı işaret ederek "O kapı nereden çıktı?" diye sorduğunda Edward gülümseyerek karısının yanına ulaşmıştı. Kadın kocasını selamlamadığını fark edince hızla yerinden kalkarak ona selam vermeye çalışmış ama başı dönünce yeniden oturmuştu.

"Sakin ol," diyerek karısının elini tuttu.

"Ben, sadece başım döndü." Nadia hala şaşkınlıkla aralık olan kapıya bakıyordu." Edward karısının bakışlarını takip ederken Nadia ayağa kalkarak kapıya doğru ilerlemişti. Aralık kapıyı açarken karşılaştığı odayla dili tutulmuştu.

"Ama burası..."

"Kraliyet odası," diyerek kadının sözlerini tamamlamıştı. Nadia adama dönerken dili tutulmuş gibiydi ne söyleyeceğini bilemiyordu. Kaç gündür kralım hemen yan tarafındaki odada kaldığına inanmak kadın için inanılmaz gelmişti.

ASİL KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin