Telefonu yerine yerleştirirken Toicado'nun sesini duydum. "Noldu Mason?" Dedi. Aklımdan binlerce fikir geçerken, ruhların onlardan olduğumuzu söyleyerek ne demek istediğini düşünüyordum. 'Artık siz de onlardansınız.' Bu ne demek oluyordu?
"Kimmiş?"
Nessy, içeriden gelmişti. Elinde tuttuğu kahvaltı tabağını görünce, apar topar mutfaktan çıktığını anlamıştım. Nessy gittikçe kaşlarını çatarken neden bir şey demediğimi anlamamış gibiydi.Ne diyeceğimi bilmiyordum ki. İkilemde kalıp ellerime baktım. Aklımdan geçen düşünce ile derin bir nefes aldım. " Hiç kimse," dedim.
"Nasıl yani?"
Yutkundum ve "Yanlış numara işte,"dedim ve kapıya doğru adımladım. Ayakkabılarımı giyerken Frank ve Hilda'nın yerinden kıpırdamadan bana baktığını gördüm."Hadisenize," dedim ve dışarı çıktım. Sırayla Mason, Hilda , Frank ve Candice dışarı çıktı. Nessy arkamızdan bir süre baktı ve kapıyı kapattı. Yürürken sabah sıcağı varlığını belirtmek istercesine vücutlarımızı yakıyordu.
"Dökül!"
Konuşan Frank'ti. Ona döndüm ve ne kast ettiğini anlamaya çalıştım. Toicado yanıma geldi ve omzuyla omzuma vurdu. "Hadi ama Mason, seni kaç yıldır tanıyoruz,"dedi. Derin bir nefes aldım ve "Aslında yanlış numara değildi," dedim.
Hilda başını salladı ve "Onu az çok anladık,"dedi. Derin bir nefes aldım ve "Arayan ruhlardı. Yanlış karar verdiğimizi söyleyip artık onlardan olduğumuzu söyledi," dedim. Sesim biriken her bir yükün varlığını anımsatacak şekilde yorgun çıkmıştı. Yürüyen dörtlü durdu ve bana bakmaya başladı. Ben de yürümeyi bıraktım ve elimi güneşe karşı siper ettim karşımdakileri görebilmek için.
"Ne demek artık onlardansınız?" Diye sordu Toicado. Başımı bilmiyorum dercesine salladım ve "Bilmiyorum. Acaba bizi onlarla bir tutmaya mı başladılar?" Dedim.
"Ama neden?"
"Ne demek neden Hilda? Gerçekleri öğrenmemize rağmen onları uyandırmayı tercih ettik,"dedi Frank. Toicado kaşlarını çattı ve "Ama bu bizi onlardan sayacak bir şey değil ki. Sonuçta ne olursa olsun, onlar bizim ailelerimiz.Yaptıklarını tabii ki savunmuyoruz ya da onları haklı görmüyoruz. Onları uyandırmayarak biz de onlar gibi zalim olacaktık asıl. Daha farklı, daha az ama zalim," dedi. Frank başını salladı ve "Aynen öyle ne eksik ne de fazla. Ama onların gözünde sadece yanarak can vermeleri var. İntikam istiyorlar," dedi.
Hilda sarı saçlarıyla oynarken "Bu demek oluyor ki bizden de intikam almak istiyorlar," dedi. Muhtemeldi. Artık bizi onlardan görüyorsa, bizler de onların hedefindeydik artık. Yani bu zamana kadar aslında hiç kurban olmamış mıydık? Başından beni kurbanların biz olduğunu düşünüyorduk oysaki.
Aklıma ruhların onların kuklası olduğumu söylediği zamanlar geldi. Bunu mu kast ediyorlardı? Sadece ben değil hepimiz birer piyon muyduk yani?
"Yanlış karar verdiğimizi söylemiştim," dedi Candice. Bu soğukkanlı ve vurdumduymaz hali artık ben de şaşkınlıktan çok sinir bozucu bir tat bırakıyordu. "Candice kendine gel! Sanki onların senin için artık bir anlam yüklemediğini söyler gibi konuşuyorsun," dedim. Candice bana bakmadı. Başını yere eğdi ve bir daha bir şey söylemedi.
Korkuyla Candice'a baktım. "Gerçekten onları sildin mi?" Diye sordum. Tamam ben de çok sinirliydim ve büyük bir tartışma çıkacağı belliydi ama bu çok farklıydı. Candice ayakkabısı ile yeri eşelerken "Karar verdim. Şehir dışındaki üniversitelere referans mektupları yollamıştım zaten," dedi.
İçime anlamsız bir huzursuzluk çökerken kaşlarımı çattım ve "Bunu bana söylememiştin," dedim. Candice yerdeki bakışlarını kaldırdı güldü. Kaşları ile Toicado'yu gösterip "Senin de anlatmadığın şeyler vardı," dedin. Demek istediği şeye ile utançla bakışlarımı kaçırdım. Sanki bu konuları konuşmak kolaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dirilen Korkunun Pençesinde
TerrorŞaşkınlıkla sayfaları çeviriyordum. Okuduğum şeyler kanımı dondururken sayfaları çevirdikçe bir sürü isim gördüm. Richard Tiger, Zach Steve, Julia Ivera, Molly Ivera, Carol Revis... ''Bu dosyalar neden bir yere taşınmadı ya da sevk edilmedi? Hasta d...