20.Bölüm: Kış Karnavalı (Final: Kısım 2)

28 2 0
                                    

'Görüyorum ki ölmemişsin,

Topraktan dirilen intikam avcılarıyla karşılaşmamışsın,

Karşılaşsan bile geçip gitmişsin.

Bugün kurtulsan bile,

Bir bakmışsın kaçtığın kişi senmişsin.'

*****

Sanki beynimde yeterince çığlık yokmuş gibi bir de Candice'ın çığlıklarını aklımdan çıkaramıyordum. Ölmek duygusundan daha kötü bir duygu kaplamıştı içimi. Başkasının ölümünü görmek...  Ve bu kişi her vakit bulduğumuzda nefret kustuğumuz biriydi. Kendini, ablam Candice için feda etmişti.

Kendimizi Bay Minus'un evine atmıştık. İçeri girdiğimizde Candice kendini yere attı ve ağlayarak "Onu orada bıraktım. Bir mezarı bile olmayacak," dedi. Frank ve Hilda onu sakinleştirmeye çalışırken ikisinin de ağladığını gördüm. İçime öyle bir yük oturmuştu ki anlatamıyordum.

"Candice kendine gelmek zorundasın!"

Candice sarı saçlarını arkaya yatırıp "Anlamıyorsunuz. Onunla kaç haftadır konuşmuyordum. Oysaki çok seviyordum. Sadece yaptığı şeyler artık sinirimi bozmuştu ve biraz zaman tanımak istemiştim. Şimdiyse onu kaybettim. Onu affettiğimi bilmeden gitti," dedi. Candice'ın çok yeni bu pişmanlığı, karmaşık ama can yakıcıydı.

"Onu sevdiğini biliyordur ama."

Candice sarı saçlarını yüzünün iki yanına çekti ve elleriyle yüzünü kapattı. "Ona bu kadar sinirli ve kırıkken beni böyle terk etmesi haksızlık," dedi. Bir şey demek istesem de ne denir bilmiyordum. Eğer onun yerinde Toicado olsa, Candice'tan daha beter bir durumda olurdum buna emindim. Yutkundum ve elimi omzuna koydum. Yavaşça destek vermek istermiş gibi omzunu sıkarken "Geçecek. Zamanla daha az acıyacak," dedim yaşlı gözlerimi tavana çevirip durmalarını beklerken. Ben de kendi içimde pişmanlık yaşıyordum. Jay'e her fırsat bulduğumda laf sokuyor ve nefretimi her fırsatta çekinmeden gösteriyordum. Şimdi o ölmüştü. Bu onu kutsal yapmamıştı elbette ama benim kendi içimde utanmamı sağlamıştı. Onun bencil, başına buyruk olduğunu düşünüyordum ve yaptığı ilk fedakarlıkta ölmesi de canımı sıkıyordu.

Hilda, Candice'ın yanına diz çöktü ve onunla konuşmaya çalıştı. Onu kendine getiremiyorduk. En sonunda Frank bir soluk bıraktı ve "Candice, biliyorum. Çok canın yanıyor. Ama böyle pes etmen hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Onu geri getirmeyecek. Eğer onun boşuna ölmemiş olmasını istiyorsan savaşıp bu beladan kurtulmak zorundayız," dedi. Candice, Frank'in konuştuğu süre zarfı boyunca ağlayarak onu dinlemiş ve tek kelime etmemişti. Bir süre ona müsaade ettik. Yaklaşık beş dakika sonra artık ağlamaları iç çekişlere döndü. Yavaşça ellerini yüzünden çekti ve saçlarını düzeltti. İçine derin soluklar çekerken, ağlamaktan kızarmış ve ıslanmış yüzüne baktım. Berbat bir haldeydi. Ayağa kalktığında kaşlarımı çattım. Ne yapacağını görmek için onu takip ettim. İçeride elini yüzünü yıkarken kollarımı göğsümde bağlayıp onu izledim. Musluğu kapattığında ellerini tezgahın iki yanına koymuş, aynadan kendine bakıyordu. Yüzünden akan su damlalarını eliyle silmeye çalıştı. Yüzünü üzerindeki kazağa kurulayıp yanıma geldi.

"Hadi şu or*spu çocuklarından intikam alalım. Jay'i mezarsız bırakamam. Ölüsünün anısına Papaz Eriksen da Svidrigaylov da bedelini ödeyecek. Hatta Katyuşka da ," dedi nefretle. Kaşlarımı çattım ve "Katyuşka ne alaka?" Diye sordum. Candice bana öyle bir bakış attı ki ilk defa bakışlarından korktum.

"Bütün bu karışıklığın sebebi o, bilmiyormuşsun gibi davranma."

Şimdi ona Katyuşka'nın tam olarak bir suçlu olmadığını söylesem büyük ihtimalle bana kızardı. Ama, Svodrigaylov'un onun kulağına bir şeyler söylediğini kendi gözlerimle görmüştüm. Ve bu kaosun hepsinin arkasında dolaylı yoldan Svidrigaylov Semenova olmuş oluyordu.

Dirilen Korkunun PençesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin