XXI. Dertlerimizi Kendi İçimize Atarsak

16 1 0
                                    

Tarih: 21.05.2023

Dünya'da çok fazla insanın bulunması yine bu sayı kadar kendini ifade etme biçimini kapsıyor. Her insan kendisini yine kendine özgün bir şekilde ifade ediyor. Bazı insanlar çok konuşmayı severken bazı insanlar da susmayı alışkanlık edinmiş. Kimisi müziğe sarılıp ağlarken kimisi de kendini çatıya çıkıp aşağı atlayarak ifade ediyor. Dün bir arkadaşım metro da intihar vakası yaşandığını söyledi. Her insan derdini farklı biçimlerde dökebiliyor. Bugün ki yazımda ise derdini içine atanlardan bahsetmek istiyorum.

Bir insan sizce derdini, kendi içine neden atar? Konuşacak kimsesi olmadığı için mi? Kimseye güvenmediği için mi? Derdini anlatmaya hazır olmadığı için mi? Yorgunluktan derdini anlatabilecek kadar gücü olmadığı için mi? Derdini kelimelere döküp, yüzleşmekten kaçındığı için mi? Derdinin çözülemeyeceğini düşündüğü için mi? Derdini bilmediği için mi? Diğer insanların onunla dalga geçeceğini düşündüğü için mi? Derdini küçük görüp anlatmak istemediği için mi?

Bu listeyi daha uzatabilirim galiba. Peki sevgili okuyucum sen derdini kendi içine atıyor musun? Eğer atıyorsan yukarda sorduğum sorulardan hangisine evet dedin?

Derdimizi istemeden de içimizde tutabiliriz. Ama bence insanların kendi içinde biriktirdiği her şey yavaş yavaş o kişiyi ve karakterini zehirliyor. Duygularımız, kötü anılarımız, dertlerimiz bunlara birer örnek. Biz farkında olmadan daha agresif veya daha korkak bir insana dönüşebiliyoruz bu yüzden. Kendi karakter gelişimimiz için kötü bir sonuç doğuruyor. Bazen de çevremizdekilere bu yüzden zarar verebiliyoruz.

Anlıyorum insanlarla dertleşmek bazen çok zor olabiliyor. Özellikle de kimsenin sizi dinlemediği ve anlayamayacağı bir ortama sahipseniz. İnsanlar anlatamadığı şeyleri anlatmayı ve kimseye gösteremedikleri yanlarını başkasına göstermeyi çok severler. O yüzden de derdinizi anlatacak bir insan bulmak sizin için zor olabiliyordur. Geçenlerde bir kızla tanışmıştım. Sevgilisi bu kişiyi aldatmıştı. İlk kez tanıştığımız gün bu kız bana derdini anlattı ve şu tarz bir şey söylemişti "Daha önce kimseyle bu konuyu bu kadar derinlemesine konuşmamıştım"

Ona arkadaşlarıyla hiç dertleşip dertleşmediğini sordum o da bana arkadaşlarının hep "Aman boş ver, kafana takma" deyip geçiştirdiğini söyledi. İlginçtir ki arkadaşlarına söylemediği şeyleri daha ilk günden bana anlatıyordu. Buna benzer o kadar çok durum yaşadım ki. İnsanlar bana dertlerini anlatıp duruyorlar. Ama bu başka bir yazının konusu. Kendimi bazen Great Gatsby deki karakter gibi hissediyorum. O da kitabın başında şunları söylüyordu:

Aynı zamanda İngilizcesini de ekliyorum ilgilenenler için:

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aynı zamanda İngilizcesini de ekliyorum ilgilenenler için:

"In consequence, I'm inclined to reserve all judgments, a habit that has opened up many curious natures to me and also made me the victim of not a few veteran bores. The abnormal mind is quick to detect and attach itself to this quality when it appears in a normal person, and so it came about that in college I was unjustly accused of being a politician, because I was privy to the secret griefs of wild, unknown men. Most of the confidences were unsought — frequently I have feigned sleep, preoccupation, or a hostile levity when I realized by some unmistakable sign that an intimate revelation was quivering on the horizon; for the intimate revelations of young men, or at least the terms in which they express them, are usually plagiaristic and marred by obvious suppressions. Reserving judgments is a matter of infinite hope. I am still a little afraid of missing something if I forget that, as my father snobbishly suggested, and I snobbishly repeat, a sense of the fundamental decencies is parcelled out unequally at birth."

Gerçekten de insanların dertlerini bana rahatça anlatabilmesi hakkında ayrı bir yazı yazsam iyi olur.

Neyse konumuza dönersek derdini kendi içine atan insanlar çok fazla. Herkes benim gibi insanlara denk gelmiyor. Arkadaşlara sahip olsanız bile derdinizi dökebileceğiniz kişinin sizi anlayabilmesi şart. Bu yüzden psikologlar bu kadar çok kazanıyor. Zaten çoğu psikiyatrist hastaları dinleyip yüzeysel tavsiyeler verip ilaç dayıyor. Genelleme yapmak yanlış olabilir ama çoğu öyle.

Derdinizi anlatmak sizin için zorsa en azından yazmayı veya içinizdekileri farklı yolla dökmeyi deneyebilirsiniz. Midas'ın hikayesinde bir kuyuya gidip bağıran bir karakter vardı. Siz de kendi kuyunuzu bulmalısınız.

Yoksa derdinizin ne olduğunu bile fark edemeyecek ve kendinizi ifade etmekten yoksun bir insana dönüşebilirsiniz. Sırtınızdaki yükleri bir noktada bırakmak zorundasınız. Özellikle diğer insanların fikirleri ve bakış açıları içinde bulunduğunuz bu sisli bakış açınızı düzeltebilir. Ama biliyorum yukarıdaki kızın arkadaşları gibi "Aman boş ver" diyecek insanlar varsa, onlara anlatmak sizi daha çok yalnızlığa itebilir.

Aynı zamanda kendi derdinizi başkalarının derdiyle kıyaslayıp küçük görmeyin lütfen. Başkasının bacağı kopuyor, ölüp bitiyor diye siz daha önemsiz değilsiniz. En küçük bir kırgınlık bile içinizde yavaş yavaş çürümeye yol açabilir.

Peki söylemesi kolay ama yapması zor diyorsanız ilk önce derdinizi kendinize anlatıp bir gözden geçirin veya bir kâğıda yazın. Problemin kaynağına inmek çözüme ulaşırken kolaylık sağlıyor. Daha sonra derdinizi kelimelere dökebilmeyi başardıktan sonra bunu başka bir insana açın. Onun bakış açısını öğrenin. Sizinle aynı sorunları yaşamış insanlar size çok büyük fayda edebiliyor. Kendinizi yalnız hissetmiyorsunuz en azından.

Kendini ifade edebilmek, sahip olmanız gereken en önemli özelliklerden birisidir. Daha iyi bir hayata sahip olabilirsiniz bu sayede.

Ama derdinizin çözülemeyeceğini düşünüyorsanız ve bunu anlatmak da size saçma geliyorsa işler değişir. Doğal olarak derdinizi başkasına anlatıp bakış açısı almak da gereksizleşiyor. Ama şimdi şöyle düşünün. Bir şeyin çözümü olmayabilir bu doğal bir şey ama her derdini anlatmak isteyen kişi çözüm olmasa bile anlaşılmak ve en azından belki de sırta bir vuruş veya bir sarılmaya ihtiyacı olabilir. İnsanlar da bazen bu yüzden dertlerini anlatıyor. Çözüm bulmak yerine duygusal olarak destek arıyorlar. Bu konuya ileride yazacağım dert dinleme yazısında detaylı olarak anlatırım.

Yani demem o ki derdiniz çözülemese bile duygusal olarak kendinizi eksik etmeyin ve yakınlarınızdan, içten içe beklediğiniz o duygusal desteği alın. Eğer buna da ihtiyacınız yoksa en azından derdinizi avantaja çevirmek için onu başka bir şeye dönüştürün. Nasıl mı?

Bazı insanların şöyle bir düşüncesi var: "Başıma gelen bunca olay beni daha güçlendirmek için. Bu olaylar yaşanmasaydı şimdiki insan olamazdım. Bakış açım değişmezdi." Veya "Bu yaşadıklarımı sanata dönüştürebilirim. Tanrı bana bu dertleri bir lütuf olarak gönderiyor ve topluma katkım olabilmesi için sanatla bu dertleri paylaşarak diğer insanların sesi olmak istiyorum"

Gibi bakış açıları sizi ayakta tutabilir. Derdinizi anlatamasanız bile onunla başa çıkmayı öğrenmelisiniz. Unutmayın neyin iyi neyin kötü olduğunu sonuçları görmeden bilemezsiniz. Kötü bir olay iyi bir şeye yol açabilir. O yüzden size önerim dertleriniz hakkında bahsederken, kendinize uzaktan bakmayı öğrenmelisiniz.

Dertlerinizi içinize atarsanız güçlenemezsiniz. Onlardan ders alırsanız güçlenebilirsiniz. Onları kabul edip birlikte yaşamaya alışırsanız güçlenirsiniz. Derdinizi çözerseniz güçlenebilirsiniz. Ama derdinizden kaçtığınız sürece, siz değil o güçlenir. Siz de yavaş yavaş içten çürürsünüz.

Derdinize çözüm ararken lütfen intiharı bir seçenek olarak düşünmeyin. Hayatın yaşamaya değer olduğunu düşünüyorum. O yüzden, eğer konuşmak isterserseniz bir şekilde bana ulaşabilirsiniz.

Yeraltından NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin