XXXIII. Gerçek Ana Karakter Kim?

15 2 4
                                    

Tarih: 13.08.2023

Bu sıralar kendimi yine dünyaya karşı yabanı hissetmeye başladım. Sanki bütün yaşamım bir rüyadan ibaretmişim gibi geliyor. Bu vücuttan çıkıp kendi varlığımı sorguluyorum. Kendi hayatıma uzaktan bakıyorum. Aslında hepsi oldukça önemsiz. Sanki bana yazılmış bir rolü oynuyor gibi oluyorum o zaman. Ben çok küçükken 6-7 yaşındayken bile bu hissi yaşardım. Ama genel olarak çok nadir bir his. Herkesin kendi bakış açısının olması ve herkesin kendi kafasının içinde yaşayıp farklı benliklerinin olması bana hep ilginç geliyor. Ben buradayım ama diğer insanlar farklı bir yerdeler. Hepimiz tamamen birbirimizden izole miyiz? Bu satırları yazan ben ve bu satırları okuyan sizler farklı kişiler. Ama her şey gerçek mi. Ben sahici miyim? Evrenin o kadar büyük ve yıldızların da sayılamayacak kadar çok olmasına rağmen Dünya'da bu noktada bu zamanda önemsiz şeylerle uğraşmak bana absürt gözüküyor. Aslında bütün bu her şeyin ve bu vücudun içinde olmanın ne anlamı var diye sorguluyorsun. Doğuştan zaten nihilizme çok yatkınım ama sürekli nihilizmin karşısında durmaya çalıştım. Çünkü nihilizm bir nevi hayatımızı değersizleştiriyor. O yüzden olaylara daha pozitif yaklaşmak istedim. Benim için hayatın anlamı kendisiydi. Her şey hayatın bir parçasıydı. İyi ya da kötü olsun, olayların ve kaderin duygusu yoktur. Başımıza gelenler için kader sevinmez ya da üzülmez. Bazen bazı şeyler sadece olması gerektiği için olur. Bana göre hayat her zaman güzeldir çünkü ben öyle olmasını istiyorum. Kendi acılarıma bile pozitif yaklaşıyorum bu yüzden. Güçlü kalabildiğim için sevinmek istiyorum. Kendimi boş yere üzmek istemiyorum.

Ama cidden tuhaf bir durum. Kendi bedenime, kendi ismime, kendi kişiliğime yabancılaşmam. Sanki daha önceden milyon yıl uzaklıkta başka bir gezegende farklı bir hayatım vardı ama daha sonra bu dünyaya hapsedilmiş gibi oluyorum. Veya ölmüşüm de kendi yaptıklarımı en baştan izliyormuşum gibi. Bir fanusun içine kapattığım karıncaya öylece bakıyorum. Bana doğru dönüyor, küçük zeytin kafasını azıcık kaldırıyor ve antenlerini sallıyor. Ama beni göremiyor. Sadece iki adım ilerideki bir ekmek kırıntısına uzanıp, ağzıyla bir iki denemede kavradıktan sonra yavaşça uzaklaşıyor.

Zihnimiz bu kadar ilginç olduğu için her zaman nasıl çalıştığını merak etmişimdir. Gerçekten dünyadaki en gizemli yer insan beyni olabilir. Dünya'daki bütün ağaç köklerinden daha karmaşık ve iç içine geçmiş bir yapıya sahibiz. Bir bakıyorsun üzüntü diye bir duyguyu hissetmemizi sağlıyor, ertesi gün bize geçmişten anılarımızı hatırlatıyor. Daha sonra ise çimlere uzanmış, bulutlara bakarken, istediğimiz şekilde hayaller kurabiliyoruz.

Peki ben neden kişiliğimin, başıma gelen olayların, bütün anılarımın başkası tarafından yazılmış bir hikâye karakteri olduğunu hissediyorum? Bilmiyorum. Bazen güzel bir his. Ana karakter gibi yaşamak. Bizim neslimiz bu şekilde büyüdü zaten. Hepimiz televizyon yıldızı veya ünlü birisi olmak istedik çünkü çok fazla dizi veya film izliyorduk. Havalı olmak istedik, ana karakter olmak istedik. Peki kaç kişi böyle hissediyor? Kaç kişi kendi hikayesini yazabiliyor?

Peki bütün bu hikayeler bize mi ait? İnsanlar öldükten sonra hikayelerine ne oluyor? Dünya yok olduktan sonra bizim hikayelerimize ne olacak?

Bu açıdan bakınca da hiç kimsenin ana karakter olmadığını anlıyorsunuz. O yüzden benim sevdiğim bir söz vardır. "Herkes kendi hikayesinin ana karakteridir.". Madem ben üzülmemek için başka açılardan bakıyorum olaylara. Siz de kendinizi ana karakter olduğunuza ikna edebilirsiniz. Ama bunun yıkıcı bir etkisi olabileceğini unutmayın.

Beynimiz bu yüzden ilginç. Dünyaya en dar pencereden de bakabilirim, penceremi birazcık aralayıp gün ışığının içeriye girmesine izin de verebilirim. Ama dışarıda hava kötü ve soğuksa o zaman penceremi tekrar kapatırım.

Bir noktada benim için her şey tamamen önemini kaybederken ertesi gün bütün dünyadaki her şeyin bir anlamı olabiliyor. Sanki sürekli kendini restleyen bir saat gibi dönüp duruyor bu fikirler bende. Zaman zaman bu yüzden her şeyi anlamsız hatta kendi yaşamımı bile anlamsız bulabiliyorum.

Bazen duygularım o kadar boş oluyor ki, hiçbir şey hissedemediğim için kafayı yiyorum. Ama sonra öyle bir gün geliyor ki ağlamamak için zor dayanıyorum.

İnsan ruhunu bir şeye benzetmem gerekseydi buna gökyüzü derdim. Fırtınalar, yumuşak bulutlar ve boş bir deniz. Çocukluğumdan beri kendimi bildim bileli gökyüzünü korkunç derecede yıldırımlar da kaplasa, akşamüzeri gün batımı portakal rengiyle boyansa da benim için her zaman hayret vericidir. Yıldırım sesi duyduğumda da mutlu olurum, gökyüzünde sakince parlayan yıldızlara bakarken de. İnsan ruhu ve davranışları da benim için aynıdır.

Geçen gün bütün bu yazdıklarımı kimin okuyacağını düşündüm. En başta gelecekteki benliğim bunları okuyacak. Belki ben çok yaşlanırsam ve torunlarım olursa onlar okuyabilirler. O zaman şu anki benimle sohbet etme şansına sahip olmuş olacaklar. Yani tam bu tarihte (13.08.23) Dünya'da bulunmuş benle.

Yazdığım şeylerin zamansız olduğunu mu yoksa sadece şu anın insanlarının dertlerini mi aktardığımı bilmiyorum. (YN: Bu kısımlar kan bağım olmayan hiç kimseyi alakadar etmiyor lütfen kafanız karışmasın veya sorgulamayın, hatta bu kısımlar yokmuş gibi davranın.) Bu arada gelecekteki çocuklarıma veya torunlarıma not olsun veya artık her kim merak ediyorsa: benim annem de bir şeyler yazıyor. Doğal olarak hayırsız evlat olarak ben pek okumuyorum yazdıklarını. Ama ne bileyim belki de korktuğum için okumuyorum bilmiyorum. Neden okumadığımı sormayın. Bu yazdıklarımı da anneme göstermiyorum.

Neyse... Son olarak Nick Drake'in bir şarkısını eklemek istiyorum. Bu şarkıyı defalarca dinledim. İnanılmaz sözleri var.

"When the day is done
Down to Earth then sinks the sun
Along with everything that was lost and won
When the day is done

When the day is done
Hope so much your race will be all run
Then you find that you jumped the gun
You have to go back where you began
When the day is done

When the night is cold
Some get by and some get old
Just to show, life's not made of gold
When the night is cold

When the bird has flown
You got no one to call your own
You got no place to call your home
When the bird has flown

When the game's been fought
You sped the ball across the court
Lost much sooner than you would have thought
Now the game's been fought

When the party's through
Seems so very sad for you
Didn't do the things you meant to do
Now there's no time to start anew
Now the party's through

When the day is done
Down to Earth then sinks the sun
Along with everything that was lost and won
When the day is done"

Yeraltından NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin