XII. Gerçekleri Söylemek Neden Önemli?

18 1 0
                                    

Tarih: 10.03.2023

Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri de yalan ve yalancı insanlardır. Yalan söylemeyi sevmem ama biliyorum ki herkes yalan söyler. Bu konuda gerçekler derken yalan söylemek yerine sahtelik üzerine durmak istiyorum. Çünkü bir yalancıdan daha çok nefret ettiğim birisi varsa o da sahte tavırlı insanlardır. Gerçek kişiliklerini ve fikirlerini saklamaya yemin etmiş gibi asla toplum karşısında büründükleri rollerden çıkmazlar ya da bu rolü sık sık takınırlar. Kibarlık iyi bir şeydir ama sahte kibarlık bana her zaman mide bulandırıcı geliyor. Bir insanın içinden kibarlık gelmeden zoraki bir şekilde bana kibarlık göstermesi çok saçma ve zarif değil. Bana göre kibarlığın temelinde zarafet yatar taklit değil.

Bu insanlara çamur atmak yerine durup neden bu kadar sahte tavırlara girdiklerini düşündüm. Yani kendi kimliklerini göstermek yerine neden sahte tavırlara bunu örtüyorlar? Bunun birçok cevabı var bana göre:

1-Kavga etmeyi sevmiyor ve çatışmadan kaçmak için sahte davranıyor olabilir.

2-Belki belli bir çıkarı vardır da o yüzden sahte davranıyordur.

3-Kendi fikirlerini ifade etmeyi bilmiyor ve fikirlerini söylerse kabul görmeyeceğinden korkuyor olabilir.

4-Gerçekten kendini tanımıyordur ve bir karakter/fikir sahibi değildir o yüzden sahte bir şekilde etrafındaki insanlara uyum sağlıyor olabilir.

5-Geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden, toplumdaki herkesten kendini saklama veya tutma ihtiyacı duyuyor olabilir.

6-Zamanında sahte davranarak belli bir "ödül" kazanmıştır, o yüzden de sahte davranmaya devam etmiştir ve sonuç olarak alışkanlık olmuş olabilir.

7-Yine sahte olarak çevresindekileri manipüle ediyor olabilir...

Bu listeyi uzatabilirim ama gerek yok sanırım. Yine de bu insanlar bir kitap karakteri olma potansiyeline sahipler. Mesela buna en büyük örneklerden biri Dazai'nin "Yozo" adlı karakteri. Sahte tavırlarla çevresindekileri eğlendirmesi ve kendi kişiliğini saklama konusunda takıntılı bir insana dönüşmesi. Hatta bu takıntı öyle bir noktaya varıyor ki bir arkadaşı onun yalandan düştüğünü görünce Yozo adeta dehşete kapılıyor. Her gece bu arkadaşından kurtulmayı planlıyor. Sırf yalanını yakaladığı için onu öldürmek istiyor. Şimdi Dazai'nin bu başyapıtını tamamen incelemeye kalksam çok üzün sürer o yüzden bunu belki başka bir yazıya bırakabilirim. Şimdilik bu örneği sizin huzurunuza sunup burada duracağım.

Sahte tavırlar sergileyen insanlara nasıl bir tavsiye verebilirim bilmiyorum. Hayatımın belli bölümlerinde bende sahte bir şekilde tevazu göstermek zorunda kaldım. Bu kadarı hepimizin yaptığı şey. Mesela sen, sevgili okuyucum, hayatında sahte tavırlar takındığın anlar neler oldu?

Eskiden sahte olmak işime geliyordu. Ama zaman geçtikçe bundan tiksinmeye başladım. Kendim gibi olmanın beni daha özür hissettirdiğini düşünüyorum. İnsanların önünde artık boyun eğmek istemiyorum. Sırf karşıdakini tatmin etmek için sahte davranmaya gerek yok. Başkaları için yaşamak o kadar saçma ki. Sahte tavırlar insanı çıkışı olmayan bir odaya kapatıyor çünkü. En kötüsü de insanlar sizi "o" yönünüzle tanıyor ve siz de "o" kişilikten çıkamıyorsunuz artık. Çünkü böyle yaparsanız diğerlerinin beklentilerine ters düşmüş oluyorsunuz. Toplum sizi etkisi altına alıyor bu şekilde. "Sen böyle yapmazsın, sen böyle değilsin, sen her zaman böylesin, şöylesin" diyerek toplum sizin gerçek karakterinizi bilmeden konuşur. Bu sözler de sizi "o" karaktere daha çok bağlar. Farkında olmadan gerçek kimliğinizi arka plana itersiniz.

Eğer toplumun dediğini yapıp toplumu tatmin etmek için sahte tavırlar takınmayı sürdürürseniz karakterinizdeki bu ikilik sizi yavaş yavaş öldürür. Kimlik çatışması gerçek kişiliğinizi keşfetmenizi engeller ve hayatta kaybolup gidersiniz. Kendinizden nefret edersiniz. O yüzden tam tersine toplumun sizden nefret etmesini göze alıp aklınıza ne geliyorsa onu dürüstçe söyleyin ve kendinizle barışın.

Yani tek söyleyebileceğim şey bu. Onun dışında sahte tavırlı insanlardan uzak durmanızı öneririm. Onları ayırt etmek zor olabiliyor. Ben sadece içgüdülerime ve gözlem yeteneğime güvenerek karar veriyorum bu konuda. Belki siz de bu insanları ayırt etmenin farklı bir yöntemini bulursunuz. Mesela öfkelenen insanın gerçek yüzünü göstermesi gibi. İnsanın gülümsemesinin arkasındaki ağlayan suratı görmek zordur. Galiba bir noktada sahte insanlar birbirlerini ayırt edebiliyorlar.

Gerçek olmak sadece sizin için değil herkes için iyidir. Belki bu konuda çok idealist düşünüyorumdur. Ama bahsettiğim şey şu: bir oda dolusu insan düşünün ve bu odada küçük bir suç işleyen birisi var. Odadaki insanların görevi bu suçluya ders vermek ve suçunu orataya çıkarmak. Ama bu suçlu aşırı derecede kavgacı ve hatasını kabul etmeyen birisi olsun. O yüzden de odadaki herkes bu insana gerçeği söyletmekten korkacaktır. "Ya bana laf söylerse? Şimdi durduk yere kavga etmeyim. Aman boş ver zaman küçük bir suç. Kimse konuşmuyor ben de konuşmasam iyi olur." Hatta bu insanı odadaki herkesin tanıdığını ve o kişinin sınıf arkadaşınız olduğunu söyleyelim. Doğal olarak suçlunun da sınıf içinde yakın arkadaşları var ve suçluyu zan altında bırakırsanız arkadaşları da size saldıracak. Bu konuda ne yapardınız? Suçu önemsiz olsa bile sessiz mı kalırdınız. Aynı diğerleri gibi. Yoksa tek başınıza çıkıp suçunu ortaya mı çıkarırdınız. Böyle bir senaryo benim hayatımda gerçekleşti ve olanlar şuydu:

Sınıftaki herkes onun suçu olduğunu bilmesine rağmen ispiyoncu olmamak için hiçbir şey söylemediler ve korktular. Başta bende bir şey söylemedim taa ki sinirimi bozan son bir cümleyi ağzından çıkarana kadar. O noktada kendimi tutmadan her şeyi söyledim ve sonuç olarak sınıftaki bütün erkekler beni tebrik etti. Çok saçma bir olaydı. Herkes onun ne kadar laf dinletilmez bir insan olduğunu biliyordu. Ama bana karşı hiçbir şey söyleyemedi.

İşin komiği herkesin ispiyonculuktan korkmasına rağmen benim bu işi yaptıktan sonra sınıfın yarısının mutlu olması. Hatta içlerinden birisi bana sarılmak istedi de izin vermedim. Bana söylenen övgüler güzeldi ama ben bunu övgü için yapmadım tabiki. Beni övmek yerine yanımda durup beni tek başıma bırakmasalardı daha iyiydi. Gerçekleri söylemenin en kötü yönü budur. Kaç kere başıma geldi aynısı. Arkama baktığım zaman kimse benim yanımda olmadı ve ben o kadar laf işitirken tek yaptıkları arkadan kavgayı izleyip gülmek oldu. Aslında dostlarım o anlarda yanımda olsalar bana yardım ederleri ama yoktular. Keman kursundaki yöneticiyle kavga etmiştim bir keresinde. Veli toplantısı vardı ve benim de katılmamı istediler öğrenci olarak. O an daha odaya girmeden kavga edeceğimi anlamıştım. Veli toplantısı demiştim o yüzden odada genel olarak orta yaşlı veliler vardı işte. Hepimiz bu yöneticiye karşıydık ve ona en çok lafı ben söyledim. Benim arkamda oturan kadın "Arkadaşlar bir şey desenize sadece bu çocuk konuşuyor" demişti. Yine kimse bana yardım etmedi. O gün kursa gittiğim son gündü. Toplantıdan sonra kadın velilerden biri, burada komik bir şey var ben onu tanımasam da o benim ismimi biliyordu, "Alperen haklısın ama kendini biraz kaybettin, biz de onun yalandan konuştuğunu biliyoruz ve senin ne yapmak istediğini çok iyi anladım." Demişti. Evet bazen oluyor. Ama sonuçta otoriteyle karşı karşıya olunca Türk halkı çekingen oluyor.

Yine ben öğrenci işleriyle kavga ederken arkadaşlarım ceza almaktan korkup arkadan kavgayı izlemişti sadece. Sonuç olarak öğrenci işlerindeki adam beni hocama ispiyonlamış. Bende durumu izah etmiştim. O konuda tamamen haklıydım sadece birazcık kendimi kaybetmiş olabilirim yine. Daha sonrasında hiçbir şey demeden sırf istediğimi yapsın diye sustum. Yalan söylediğini biliyordum ve bu sefer sadece içimden güldüm. Elimde olsa o adamı döverdim. Ama bana söylediği hakaretleri dinlememeyi tercih edip bekledim. Beni de durduran ceza alma korkusuydu ve ceza alsaydım başka okula geçemezdim. O salaklardan kurtulmak için sustum sadece. Şimdi çok mutluyum.

Şimdi dersim başladı o yüzden yazıyı bu noktada bitiriyorum. Zaten söyleyebileceğim pek bir şey kalmadı.

Yeraltından NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin