XX. Duygularımı Nasıl İfade Ediyorum?

22 1 8
                                    

Tarih: 11.05.2023

İnce'nin adaylıktan çekildiği ve seçimlere 3 gün kaldığı bir bahar gününden yazıyorum. Ankara'ya yavaş yavaş bahar havası geliyor.

Birçoğunuzun merak ettiği güzel bir soru var. Sevgili yazarınız Fyodor nasıl bu kadar yetenekli. Bir yandan şiir, hikâye, deneme yazıyorum bir yandan da resim çizme konusunda iyiyim. Pixel, karakalem ve akrilik boya çizim yapıyorum. Keman çalıyorum ve bu yaz elektro gitar öğreneceğim. Bunun yanında kodlama bilgim de var. Birçok konuda iyiymişim gibi gözükebilirim ama değilim aslında. Sadece çok fazla uğraşım var ve yalnız olduğum için vaktimi kendi başıma geçiriyorum. Ama bu kadar yaratıcı olmamın asıl sebebi duygularımı günlük hayatta ifade edemediğim için sanatı duygularımın iletişim aracı olarak kullanıyorum. Birçoğunuz şiirlerimi okuduğunuz zaman iyi olmuş deyip geçiyorsunuz ama yaptığım her şeyde kendimden ve duygularımdan bir parça var. Birçoğunuz da anlamıyor zaten ne yazdığımı.

Duygularımı sanatla ifade ediyor oluşum yaratıcılık açısından iyi bir şey olsa da sanat üretmeyi bıraktığım zaman duygularım içimde birikiyor. O zaman cidden Raskalnikov moduna giriyorum. Özellikle şubat aylarında depresyona girerim. Hem doğum günlerimin yalnız geçmesi hem de sevgililer günümün yalnız geçmesi yüzünden çok duygu birikiyor.

Her insanın duygularını farklı bir şekilde ifade eder. Özellikle duygularını belli edemeyen insanlar duygusuz gözükse de onlar bir ortamdaki en duygusal kişi de olabilirler. İnsanlar arasındaki iletişim sorunlarının çoğu da bu ifade eksikliğinden kaynaklanıyor. Benim duygusuz gözükmem gayet doğal bir şey çünkü mantıksal bir insanım. Ama aynı zamanda hem bu kadar mantıksal oluşum hem de kimseye göstermediğim aşırı duygu dolu yapıya sahip olmam beni bazen çok yoruyor. Duygularımın ve mantığımın sürekli savaş halinde olması ve hem fikirlerimi hem de duygularımı kimsenin anlayamayacağını düşündüğüm için kendime saklamam yorucu bazen. Yazılarım bu açıdan bana çok yardımcı oluyorlar.

Duygusal olduğumu topluma gösterememek çok acı bir şey. Özellikle bizim toplumumuzda birçok baba kendi duygularını ailesine göstermiyor. Doğal olarak şartlı büyüyen çocuklar da duygusal olmanın kötü olabileceğini düşünüp olmuyorlar. Küçükken sınıfta ağlamaktan korkardım çünkü diğer herkesin benimle dalga geçeceğinden emindim. Bu yüzden aşı yapılırken bile ağlamadan kaldığımı hatırlıyorum.

Söylemek istediğim diğer bir şey ise sanat üretmediğim zaman yani resim çizmeyi veya keman çalmak gibi diğer alışkanlıklarımı aksattığımda duygularımı ifade edebilecek bir yöntemim kalmıyor. Böyle bir durumda farklı bir yönteme başvuruyorum. Kızların peşinde koşup onlara ilgi gösteriyorum. Duygularımı aslında kafamda ideal olarak oluşturduğum insanlara harcayarak dinginleştiriyorum. Bu yöntem resim çizmek veya şiir yazmak gibi aktivitelerden daha kolay olduğu için bu duruma bağımlı oluyorum ve gittikçe kalemi kâğıdı bırakmaya başlıyorum. Sonuçta enerjimi yazı yazmak yerine kızların peşinde koşup flört etmeye çabalayarak harcıyorum. Kesinlikle içimde romantik bir Fyodor ve cidden bu versiyonum çok cringe. Ben romantik olmak istemiyorum ama böyle bir yanım var maalesef. Çok saf bir yapıya sahibim.

Bu durumu fark etmem neden hayatımın merkezinde sosyalliğin oluşunu da açıklıyor. İçimdeki duygu ifade etme ihtiyacı kız peşinde koşmamı sağlıyor ve doğal olarak sosyal ortamlarda bunu arıyorum. Ama her girdiğim sosyal ortamda aslında oraya ait olmadığımı hissettiğim için kalabalıkta yalnızlık çekiyorum. Sonuçta bir döngü gibi bir şey oluyor. Cidden bu ana kadar nasıl bu kadar yalnızlığa dayanabildim bende bilmiyorum. Kendimi evde tek başıma yazı yazarken ya da resim çizerken asla asla ama asla yalnız hissetmiyorum. Ama ne zaman dışarı çıksam yalnızlık hissi peşimi bırakmıyor.

Fikirsel açıdan birçok şeyin doğru yolunu bilmeme rağmen ben hep yanlış yolu seçiyorum ve bu da içimdeki karmaşık duyguların bana yanlış yolu göstermesinden kaynaklanıyor. Biliyor musunuz insanın kendini tanıması ve öğrenmesi birçok açıdan avantaj sağlıyor ve kendimi bu kadar tanıyabilecek kapasitede oluşum cidden hayranlık verici.

Şimdi bunları fark ettiğime göre ne yapmalıyım? Duygularımı kontrol etmek için hayatımı tamamen sanata adayabilirim. O zaman sosyalliğimi de sanatıma katkıda bulunacak şekilde ayarlarım. İçgüdülerimi dinlemeli ve onlar için, basit hazlar için mi yaşamalıyım yoksa zor yolu seçip birey olarak bağımsız mı olmalıyım?

Sonuçta bu sorulara tek cevap verebilecek kişi yine benim. Basit bir düşünmeyle bile sanata yoğunlaşmanın en verimli yöntem olduğunu düşünüyorum. Tanrı vergisi bir ihtiyacım var. Sanat üretmek benim için su içmek, nefes almak gibi. Oturup ilham perisini falan beklemiyorum. Ben sadece kalemi elime alıyorum gerisi kendiliğinden oluyor çünkü içimden öyle geliyor. İkinci bir insanın bana mutluluk getiremeyeceği gibi şeyleri zaten biliyorum ama dediğim gibi doğrusunu bilsem bile yine de yanlış yolu seçebiliyorum. Bazen de çok düşünüyorum. Bu kadar düşündükçe kafayı yemem olası. Beni de Nietzsche gibi akıl hastanesine yollayacaklar yakında. Bu arada Yeraltından Notlar 41 sayfa olmuş (a4).

Yeraltından NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin